Daha önceki iki yazımda, Hristiyanların neden öğrenci yetiştiremediğine dair üç neden öne sürmüştüm. Benim mesleğimin de programlar geliştirmek üzerine olduğunu düşünürseniz, söyleyeceğim şu diğer neden kulağa biraz garip gelebilir: kiliselerimiz programlara fazla bağlı.
Size günümüzden bir mesel anlatayım. Bunu bana teoloji eğitimi aldığım sırada bir arkadaşım anlatmıştı. Bunu gören adam tanıklık etmiştir ve tanıklığı (herhalde) doğrudur.
Chicago’da genç bir adam, bir Hristiyan kitap dükkanına girer ve araç tamponu yapıştırmalarının nerede olduğunu sorar. Satıcı, “Ne tür bir yapıştırma arıyorsunuz?” diye sorar. Adam da, “Bir balık yapıştırması almak istiyorum” der. Satıcı onlardan kalmadığını söyler ve adam şöyle cevap verir: “PEKİ SÖYLER MİSİN, BALIK YAPIŞTIRMASI OLMADAN MÜJDE’Yİ NASIL PAYLAŞACAĞIM BEN?”
Batılı müjdeci Hristiyanlar olarak bizler, müjdeleme ve öğrenci yetiştirme görevlerimizi yerine getirebilmek için, çeşitli kurslara, programlara, tekniklere ve yöntemlere giderek daha da bağlı hale geliyoruz.
Söylediğim gibi bu yazıyı, işi iyi programlar tasarlamak olan bir kişi olarak yazıyorum. Christianity Explored adlı hizmette 13 yıldır çalışıyorum ve hazırladığımız programların mümkün olduğunca Kutsal Kitap’a sadık ve kullanımı kolay programlar olması için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Yaptığımız işlerin değerli olduğuna inanıyorum. Doğru ellerde olduklarında gerçekten yararlı olabildikleri için de Tanrı’ya şükrediyorum.
Peki ya yanlış ellere geçtiklerinde? Bu durumda programlar yarım yamalak, yürekten yapılmayan, kimseye tam anlamıyla bir şey katmayan öğrenci yetiştirme araçlarına dönüşürler. Daha da kötüsü, aslında bizler bu kursları dua etmeden ve yüreklerimizi işin içine koymadan uyguluyorken, bir tek bunları uyguluyoruz diye müjdelemeyi ve öğrenci yetiştirmeyi doğru bir şekilde yaptığımız yanılgısına düşebiliriz. Bizler işin bütün büyüsünün yöntemde olduğuna inanmış durumdayız. Bir ürün satın alıyoruz ve hiçbir ruhsal yatırım yapmadan, ürünün işimizi görmesini bekliyoruz.
Müjdeci akımın içerisindeki bu tür endişe verici hatalardan ilki, yaklaşık beş yıl önce radarıma takılmıştı. Yeni bir kurs hazırlamak için 18 ay boyunca çok çalışmıştık. Kutsal Kitap çalışması için sorular oluşturmuş, tekrar tekrar diyaloglar yazmış, materyali farklı yerlerde test etmiş, biraz daha bir şeyler yazmış ve bir DVD serisi çekip üzerinde düzenlemeler falan yapmıştık. Yayınlanacağı gün, tam herkes rahatlama sürecine girmişken, gelen kutumda bir e-posta belirdi ve şımarık bir şekilde şöyle diyordu: “Yeni kursunuz için teşekkürler. Bir sonraki kurs ne zaman çıkacak?”
İzin verirseniz, burada söylenmek isteneni tercüme edeyim: “YENİ BİR PROGRAM OLMADAN NASIL ÖĞRENCİ YETİŞTİRECEĞİM BEN?”
Kardeşler, öğrenci yetiştirme programlar olmadan da mümkündür. İsa bu konuyla ilgili çok iyi bir kitap yazmıştır.
Ne kadar Kutsal Kitap’a uygun olursa olsun, bir program devamlı ve birebir olarak yapılan öğrenci yetiştirmenin yerine geçemez. En azından İsa’nın Matta 28’de kastettiği şekilde yapılan devamlı ve birebir öğrenci yetiştirmenin yerini alamaz. İsa şöyle diyordu: “Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin; size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin.” (Mat. 28:19-20)
Öncelikle programlar, “herkese tek beden elbise” yaklaşımıyla tasarlanırlar. Her ne kadar belirli bir kesimi hedef alarak yazılmış olsalar da (eğitimli, yarı eğitimli, eğitimsiz, yetişkin, ergen, çocuk vs.), yazarı siz değilsinizdir ve dolayısıyla da Tanrı’nın sizi koymuş olduğu duruma tam olarak uyarlanamazlar. Yetiştirdiği her bir öğrenciyle tamamen aynı Kutsal Kitap çalışması sorularını kullanan bir kişinin harika bir iş çıkardığı söylenemez. Benzer şekilde, DVD’deki bir sunucu da hiçbir zaman bir kişiyle, sizin o kişiyle ilgilenebileceğiniz kadar yakından ilgilenemez. Bir kişinin yüreğindeki yakarışları duyamaz ve yakarışlara kendi sözleriyle, Kutsal Kitap’la karşılık veremez.
İkinci olarak, programlar öğrenci yetiştirmenin doğru karakteri ortaya çıkarmaktan çok, doğru “süreci” izlemekten ibaret olduğu izlenimine neden olabilirler.
Herkesin bildiği üzere, bir çocuğun karakteri çoğunlukla ebeveynlerinin karakterine göre şekillenir. Söylediklerimizi yapmaktansa, çocuklar genellikle yaptıklarımızı yaparlar. Aksine teknikler ve programlar, dolaylı yoldan, aslında yaptıklarımızın pek de önemli olmadığı, söylediklerimizin önemli olduğu izlenimini yaratabilir. Kilisede kullandığımız programın, o programı öğreten kişilerin karakterinden daha önemli olduğuna inanabiliriz.
Üçüncü olarak, bazen programları ebeveynlerin araba ekranını DVD açmak için kullandığı şekilde kullanıyoruz. Sanki ekran o an ebeveynlerin yerini tutuyormuş gibi. Evet, çocukları meşgul etmek için harika bir yol. Evet, yolculuk boyunca çocuklarla uğraşmanıza gerek olmadığı anlamına geliyor. Ama bu, aynı zamanda yaptığımız anne babalığın kalitesini de etkileyecektir. Bu, bakımımız altındaki kişilere karşı olan sorumluluğumuzu ihmal ettiğimiz anlamına gelebilir.
Dolayısıyla sorum şu: bakıcı tutmaya fazla mı istekli olduk? Öğrenci yetiştirme işini dışarıya yaptırmaya fazla mı istekli olduk? Üstelik böyle yaparak, bunu kendimiz nasıl yapacağımızı unuttuk mu?
En iyi senaryoyu düşündüğümüzde, programlar bizlerin Tanrı’ya ve Sözü’ne olan bağlılığını arttıracaktır. Ama en kötüsünü düşünecek olursak, programlar bizi onlara daha da bağlı hale getireceklerdir. Eğer böyle olursa, öğrenciliğimiz de öğrencilerimiz de zarar görecektir.
Haftaya tekrar gelin ve eğer mesleğim hâlâ elimde olursa, neden öğrenci yetiştiremediğimize dair son bir nedenden bahsedeceğim.
Editorün notu: bu yazı dizisinin birinci ve ikinci kısmı için tıklayınız.
Barry Cooper
Tüm içerikler aksi belirtilmedikçe Müjde Birliği’ne aittir. Kişisel amaçlar veya ticari olmayan amaçlar dahilinde, bu içerikleri özgürce kullanabilir, paylaşabilir ve çoğaltabilirsiniz. Ancak yazılı içeriğin çevrimiçi yayınlandığı durumlarda, şu şekilde asıl makaleye gönderme yapan bir ibare eklenmesi gerekmektedir:
(c) Müjde Birliği. Asıl makaleye şuradan erişebilirsiniz: https://mujdebirligi.com/makaleler/ogrenci-yetistirme/ogrenci-yetistiremememizin-bes-nedeni-ucuncu-kisim/