Hepimiz duanın var olduğu ama amaçsızca veya güçten yoksun bir şekilde edildiği kiliselerin parçası olmuşuzdur. Ne yazık ki, kilisede dua etmek çoğunlukla yemek öncesi edilen dua gibi gelir. Sanki bu zorunludur ve herkes dua etme kararınıza saygı duyar ama hiç kimse bundan pek de bir şey çıkarmıyordur. Dua bir etkinlikten diğerine geçiş yapmak için kullanılan bir araç haline gelir. Herkesin gözlerini kapatmasını ve başını eğmesini sağlayalım ki, tapınma grubunun sahneye çıkışı ve sahneden inişi garip kaçmasın.
Dua sanki pazar günleri vaazları için bir açılış töreni yerini almıştır. Oysa on dokuzuncu yüzyıl pastörü E. M. Bounds bizlere şöyle hatırlatır: “Tanrı için insanlarla konuşmak müthiş bir şeydir ama insanlar için Tanrı’yla konuşmak daha da müthiştir.”
Bunu göz önünde bulundurarak, pastörü olduğum Cornerstone Kilisesi’nde dua bizim için büyük bir şeydir. Üyelerimizin ve ziyaretçilerimizin, Tanrı’yı sadece sahneden verilen vaazlar ve ilahiler aracılığıyla işitmelerini istemiyoruz. Eğer durum böyle olsaydı, insanlar kendilerini rahatlıkla seyirci gibi hissedebilirdi ama toplu ibadetin amacı bu değildir. Amaç hem kişisel hem de katılımcı olarak tapınmaktır. Katılanların Tanrı’yla ilişki kurma fırsatına sahip olmalarını istiyoruz ve duayı bu hedefe ulaşmanın kritik bir parçası olarak görüyoruz.
Herkes kilisede dua etmemiz gerektiğini anlıyor. Ama asıl olan, nasıl dua ettiğinizdir. Nitekim bu nedenle de bizler toplu duayı, Tanrı’ya yaklaşmanın yollarından biri olarak kilisemize öğretmekteyiz.
Bu disiplin aracılığıyla, üç şeyin gerçekleşmesini ümit ediyoruz. Birincisi, dualarımızın yanlış algıladığımız noktaları ortaya çıkarmasını istiyoruz; ikincisi, devlet yetkilileri için dua etmek gibi, çoğumuzun ihmal ettiği şeyler için dua etmek istiyoruz ve üçüncüsü de, önemli duaların çok uzun sürmesi gerekmediğini göstermek istiyoruz. Beş dakika içerisinde birçok şey başarılabilir.
Özetle, insanların nasıl dua edeceklerini bildiklerini varsaymamayı öğrendik ve işte bu yüzden bir araya geldiğimizde, “büyük dörtlü”yü özellikle dualarımıza dahil ediyoruz.
HAYRANLIK
Hayranlık Tanrı’yla geçirdiğimiz zamanın temelini oluşturur. Tanrı’yla konuşmanın tam anlamıyla bir şeref olduğunu, yüreklere ve zihinlere yerleştirmek istiyoruz. Çoğumuz Tanrı’ya saygısızca yaklaşan dualar duymuşuzdur. İbadetimizin en başından herhangi bir saygısızlığın önünü kesmek istiyoruz.
Bunun yerine, Tanrı’nın görkemli karakterinin, kim olduğunun ve Mesih’te hak etmeyenler için ne yaptığının bizlere hatırlatılmasını istiyoruz. İsa’nın büyük fedakârlığı sayesinde, Tanrı’ya cesaretle yaklaşabiliriz. Ama hayranlık duaları bizlere, aynı zamanda da O’na alçakgönüllülükle gelmemiz gerektiğini hatırlattı.
İTİRAF
Eğer hayranlığı doğru bir şekilde yaşıyorsak, itiraf ruhun bir refleksi haline gelir. Bir sonraki adım mantıken budur. Tanrı’nın kutsallığı üzerine düşündükçe, günahkârlığımız belirginleşir ve bu yüzden itirafa yönlendiriliriz.
Kilise ailemizin bir üyesinin günahını itiraf ettiğini duyduğumuzda, umut ediyoruz ki, bizler de kendi kendimize “ben de” diyeceğiz. Sık sık hayatımızda günahı küçümseriz ama başkalarının itiraflarını duydukça, kalplerimizi yoklamak ve göz ardı ettiğimiz günahları ortaya çıkarmak için teşvik ediliriz. Bu bizleri umutsuzluğa değil, Tanrı’ya daha da bağımlı olmaya ve sevince götürür çünkü bu anlarda, özellikle Tanrı’nın sadakati ve iyiliği bizlere hatırlatılır (1.Yuh. 1:9).
Doğru yapılan itiraf tapınmayı daha da ortaya çıkarır. Ancak yaşamımızdaki karanlıkla bizleri yüzleştirmesinden dolayı, itiraftan çoğunlukla uzaklaşır ve Tanrı’nın sağladığı sevinci kaçırırız. Bu sevinci kaçırmayacağımızdan emin olmak için, herhangi bir itiraf duası ciddi ve pişmanlık dolu olmalıdır ancak bu dua zamanı her zaman Mezmur 32’deki Davut gibi sevinçle bitmelidir:
Ne mutlu isyanı bağışlanan,
Günahı örtülen insana!
Suçu RAB tarafından sayılmayan,
Ruhunda hile bulunmayan insana ne mutlu!
ŞÜKRAN
Hepimiz Tanrı’nın her şeye kadir olduğunu biliyoruz. Ancak dikkatli olmazsak, bu bilgi Tanrı’ya yürekten bir şükranla tapınma arzumuzu zayıflatabilir.
Bu dünyada bozulmuş, Tanrı’nın düzeltmesini istediğimiz bir sürü şey vardır. Ancak Hristiyanlar olarak şükretmenin, genellikle homurdanmanın en iyi panzehiri olduğunu biliyoruz. Pazar toplantılarımızda, olduğu kişi ve yaptıkları şeyler için Tanrı’ya şükretmeye belirli bir zaman ayırmak hayati önem taşır. Ne de olsa, kırılmış ve ezilmiş bir ruh Tanrı’nın lütuf dolu sözlerini duyma yolunda büyük bir engel olabilir (Çık. 6:9). Bu yüzden şükran dualarımızda, minnettar olmamız gerektiğini birbirimize hatırlatmak istiyoruz ve bazen bizleri şükre yönlendirecek birine ihtiyacımız vardır. Kısacası, bu dünyanın kötülüklerinden haberdar olmak istiyoruz ancak Tanrı’nın iyiliklerine karşı kör olmak da istemiyoruz. Yani Pavlus’un da dediği gibi, makul şekilde kederli ama her zaman sevinçli olmak istiyoruz (2.Kor. 6:10).
YAKARIŞ
Tapınma, itiraf ve şükran dualarında kilise üyeleri bizleri yönlendirirken, pastörler olarak yakarış dualarımızda öncülüğü biz yapmaya karar verdik. Topluluğumuzun Tanrı’dan isteyebileceklerine inandıkları şeyler konusunda ufuklarını genişletmek istiyoruz.
İnsanlar Tanrı’ya nasıl yaklaştıkları konusunda genelde oldukça dar bir anlayışa sahiplerdir. Dua konusunu düşündüklerinde, genellikle sadece Tanrı’dan bir şeyler istemek akıllarına gelir. Yukarıda belirtilen duaları kullanarak aslında bu konuyu düzeltmeyi umut ediyoruz.
Benzer şekilde, insanların Tanrı’dan istediği şeylerde bile oldukça dar bir anlayışa sahip olma eğiliminde olduklarını gözlemledim. Hasta bir kişinin şifa alması için Tanrı’ya istekte bulunmanın normal olduğunu ve aynı duayı etmenin normal olduğunu ve “bu senin isteğinse” gibi ifadeler olmadan Tanrı’dan bir şeyler istemenin normal olduğunu açıkça ifade etmek istiyoruz. Elbette Rab’bin Duası’nı örnek alıp İsa’yı takip eder bir şekilde, her şeyden önce Tanrı’nın isteğinin olmasını arzuluyoruz.
Ama ne yazık ki, çoğumuz Tanrı’nın yaşamımızda büyük şeyler yapabilecek kabiliyetinden ve arzusundan şüphe ediyoruz. Bir kilise olarak, O’nun adında büyük şeyler isteyerek İsa’nın büyüklüğünü sergilemek istiyoruz! Bunun güzelliği, bazen Tanrı’nın “HAYIR” şeklinde cevap vermesidir. Bu vesileyle bir aile olarak birlikte büyümeye, yol boyunca Tanrı’ya güvenmeye başlarız. Öte yandan, bazen Tanrı O’ndan isteyebileceğimiz veya hayal edebileceğimizin çok ötesinde olan şeyler yapar. “EVET” cevabını verir ve böylece imanımız güçlendirilmiş olur.
Bir kilise olarak, bizler bireysel değil, toplulukçu olabilmek adına tapınmak istiyoruz; kadınların ve erkeklerin tapınmamızı Kutsal Kitap’ın dediği şekillerde yönlendirmesini istiyoruz ve çeşitli şekillerde Tanrı’yla konuşan çeşitli Tanrı insanlarını herkese sergilemek istiyoruz.
Bütün bunlar, topluluk olarak ettiğimiz duanın pazar toplantımızın önemli bir yönü olmasından dolayı mümkün olmuştur. Topluluğumuz ve hatta ziyaretçilerimiz, önemli duaların kısa bir süre içinde çeşitli şekillerde gerçekleşebileceğine şahit olurken, aynı zamanda dua eden kişide kendilerini görebilirler. Üstelik bizler hayranlık, itiraf, şükran ve yakarış unsurlarını toplantılarımıza dahil ettiğimiz için, Tanrı’yla kurulan bir ilişkinin bir parçası olması gereken o duygusal genişliği göstermek için de bir fırsatımız olmaktadır.
SONUÇ
Bir restoranda bir garsonla konuşurken, sadece isteklerinizi sunarsınız. Eğer hayran olduğunuz birinin huzurundaysanız, öncelikle ona övgüler yağdırırsınız. Her iki tepki de sığ bir ilişkiyi gösterir. Ama Tanrı, halkıyla derin bir ilişki istiyor ve bu ilişki ne kadar derin olursa, aradaki iletişim de o kadar ve çeşitli olacaktır.
Tüm içerikler aksi belirtilmedikçe Müjde Birliği’ne aittir. Kişisel amaçlar veya ticari olmayan amaçlar dahilinde, bu içerikleri özgürce kullanabilir, paylaşabilir ve çoğaltabilirsiniz. Ancak yazılı içeriğin çevrimiçi yayınlandığı durumlarda, şu şekilde asıl makaleye gönderme yapan bir ibare eklenmesi gerekmektedir:
(c) Müjde Birliği. Asıl makaleye şuradan erişebilirsiniz: https://mujdebirligi.com/makaleler/toplu-ibadet/topluluk-olarak-buyuk-dortluyu-kullanarak-dua-etmek/