Vaizler kime vaaz ederler? Geçenlerde raftan vaaz vermek hakkında birkaç kitap çıkardım ve bu sorunun nadiren ele alındığını keşfettim. Görünüşe göre vaizler, tarzlarını değiştirmekle çok daha fazla ilgileniyorlar.
Yine de, birkaç pastör dinleyiciye de dikkat çekiyor ve genelde iki kesime odaklanıyorlar: herhangi bir kiliseye ait olmayanlar ve postmodernler. Charlotte, Kuzey Carolina’da bulunan Mecklenburg Kilisesi’nin pastörü ve Gordon-Conwell’in başkanı olan James Emery White, bir keresinde kendisinin özellikle imanlı olmayanları hedef aldığını söylemiştir. 1999 yılında verdiği röportajda şöyle diyor:
Mecklenburg, arayışta olanları hedef alan bir kilisedir ve kuruluş amacı… kiliseyle alakası olmayan insanlara ulaşmaya odaklanmaktır. Arayışta olanları hedefleyen derken, bunu tabii ki kilisenin giriş noktalarının, kilisesi olmayan insanlar için tasarlanmış olduğu anlamında kullanıyorum. İnsanlar arayışta olduklarında, bir şekilde onlarla bağlantı kurabiliyoruz veya aktif bir şekilde arayışta olmalarına yardımcı olmaya çalışıyoruz. Çünkü kilisesi olmayan herkes arayışta değildir.[1]
Vaaz bu “giriş noktaları”ndan biri olduğundan, White, kendisine kilisesi olmayan kişilere hitap etme yetenekleriyle diğer vaizlerden ayrılan Bill Hybels, Bob Russell ve Rick Warren gibi adamları örnek almıştır.[2]
Başka bir yazar grubu, postmodern zihniyete hitaben vaaz vermenin önemini vurgulamaktadır. Eski bir pastör olan Brian McLaren, postmodernliğin şovmenliğe ve ayrıntılı analizlere olan karşıtlığını düşündüğünde, postmodernliğin otantikliğe ve öyküye olan eğilimiyle de birlikte 2001 yılında vaazını etkilemeye başladığını söyler. Artık, öykü ve otantiklik vaazlarının merkezini teşkil etmektedir.[3]
Bu iki örnek bazılarımızı kaygılandırabilir. Bir vaiz izleyicisine uyum sağlamak için fazla ileri gittiğinde, hem arayan-odaklı olan kiliselerde hem de teolojik sınırları kaldırmayı hedefleyen liberal kiliselerde olduğu gibi, mesajın kendisi tehlikeye girer. Yine de, vaizler kilisesi olmayanlara, postmodernlere ve aklımıza gelen her türden insana vaaz etmektedirler. Buradaki zorluk, karşıda oturan her türden insanı bir şekilde göz önünde bulundurma meselesidir. Bu makale alçakgönüllülükle tam da bunu yapmaya çalışmaktadır.
Pastörlere akıllarında üç tür insanı bulundurarak vaaz vermelerini öneririm.
MESİH’E DÖNMEMİŞ OLANLARA VAAZ EDİN
Kilise küçük olsa da ve Hristiyan olmayan pek fazla kişi orada olmasa da, Hristiyan olmayanların varlığının farkında olmak her zaman iyi bir şeydir. Kilisem büyük değil ama yine de sıralarda oturan bazı insanların Mesih’i tanımadığını varsayıyorum. Bazıları belki de Mesih’e imanını ikrar etmiş ve yıllardır kilisede bulunmuş olan ismen Hristiyanlardır ama yine de gerçek yaşamı almak için yeniden doğmaya ihtiyaçları vardır. Başkalarıysa açıkça Hristiyan olmadığını söyleyen, üyelerimizin davet ettiği kişilerdir. Bir başka grup da kilisemizin kartını, broşürünü, internet sitemizi veya binanın kendisini görüp gelen insanlardır. Başka bir deyişle, Hristiyan olmayanlar geleceklerdir.
Peki ya sonra?
Müjde’nin Açıkça Göründüğünden Emin Olun
Tanrı Sözü’nün sırlarını açıklarken Müjde’yi açık bir hale getirmek vaizin sorumluluğudur. Pavlus şöyle der: “İsa’nın Rab olduğunu ağzınla açıkça söyler ve Tanrı’nın O’nu ölümden dirilttiğine yürekten iman edersen, kurtulacaksın. Çünkü insan yürekten iman ederek aklanır, imanını ağzıyla açıklayarak kurtulur” (Rom. 10:9-10).
Sonuçta, bizler Müjde’nin hizmetkârlarıyız. Müjde her vaazda aynı ses tonunda, aynı şekilde olmak zorunda değildir. Her ne şekilde açıklanırsa açıklansın, pastör metne şu soruyu sormalıdır: “Bu metin, dinleyicileri Müjde’ye nasıl yönlendiriyor?” İmanlı olmayanlar bile, Müjde merkezli bir vaazla Müjde’nin vaazın sonuna iliştirildiği bir vaaz arasındaki farkı görürler.
Kilisem bir teoloji okuluna yakın bir yerde. Kilisemizde pastörlük eğitimi almakta olan ve şu soruyu soran birçok adam var: “Müjde her bir vaazda olmak zorunda mıdır?” Bunun cevabı “evet” olmakla beraber, bunun en az iki nedeni vardır. Birincisi, Yaratılış’tan Vahiy bölümüne dek Müjde, Kutsal Yazılar’ın her metnine anlam veren şeydir. İkincisi, Mesih’e dönmemiş olan kişiler “İsa’nın Rab olduğunu ağzınla açıkça söyler ve Tanrı’nın O’nu ölümden dirilttiğine yürekten iman edersen, kurtulacaksın” sözünün anlamını bilmelidirler (Hristiyanlar da bunu, imanda büyümek adına defalarca duymalıdırlar!). Mesih’e dönmemiş olan kişi Müjde’yi defalarca duymuş olsa bile, Tanrı kendisini benim karşıma vaaz etmem için bugün yine getirmiştir. Bu yüzden de kendisinin dünya, günah ve kurtuluş anlayışına, bugün de bir kere daha meydan okumak isterim.
Müjde’nin açıkça göründüğünden emin olmak, bir pastör olarak yapabileceğim en önemli şeylerden biridir.
Açıklayıcı Bir Şekilde Vaaz Edin
Hristiyan olmayanların oradaki varlığına hassasiyet gösteren pastörler, açıklayıcı vaazlar vererek bu kişilere en iyi şekilde hizmet etmiş olurlar. Hristiyan olmayanlar bizim neye, neden inandığımızı bilmek isterler. Doktrin ve yaşamımızın temeli Tanrı Sözü’nde kurulu olduğundan, kilisesi olmayan kişilere en iyi hizmeti, tıpkı Hristiyan olanlar için yapacağımız gibi, onları dürüst, sadık ve açık bir şekilde Kutsal Yazılar’a yönlendirerek yaparız.
Günümüzde yazarlardan ve önderlerden oluşan bir akım, postmodern zihnin –hem kilisedekilerin hem de kilisesi olmayanların– en iyi bir şekilde “öyküsel vaaz” denen şeye yanıt verdiklerini söylemektedir. İnsanların bir öykü duymak istediklerini savunurlar. Tamam, öyküleri ben de severim. Açıklayıcı bir şekilde vaaz vermek, kilisesi olmayan kişilere Kutsal Kitap’ın olay örgüsünü sunmalıdır. Bu da dolayısıyla onlara Tanrı’nın insanlık için yaptıklarının bir olay örgüsünü sunar ve yine bu da, onlara kendi yaşamlarının olay örgüsünü verir. Pastörler, iş açıklayıcı vaaz etmeye geldiğinde, Kutsal Yazılar’ı çalışmakla yetinmemeli, bunu aynı zamanda dinleyicilerine “Tanrı’nın büyük resmini” yansıtma düşüncesiyle yapmalıdırlar. Arayan-odaklı olan vaaz işte bu vaazdır![4]
Aynı akım, postmodernliğin otantikliğe değer verdiğini söylemektedir. Tamam, otantikliği ben de severim. Bu açıklayıcı vaaz vermek için harika bir bahanedir. Gelin kapaktan ziyade, içerikteki mesaja bakalım: İsa Mesih ne dedi? Yeşaya ne peygamberlikte bulundu? Pavlus ne yazdı? Ayrıca bu soruların cevaplarının bugün bizimle alakası nedir? Kiliselerimize gelen Mesih’ dönmemiş kişilerin istediği de budur. Onlar yalın, cilasız Kutsal Kitap gerçeğini isterler. Bu gerçeği kabul edip etmemeleri Tanrı’yla kendi aralarındadır ama bizim ne vaaz edeceğimiz başkalarına kalmamıştır.[5]
Mesih’e Dönmemiş Olanlara Ulaşın
Vaazlarımızı müjdeleyici hale getirmek için yapabileceğimiz birtakım şeyler vardır. Büyük ve küçük sayıları bölüm ve ayet olarak ayırmak, kiliseye aşina olmayan kişiler için yardımcı olacaktır. Yine Kutsal Kitap’ın içindekiler listesini kullanmalarını söylemek de aynı şekilde onlara yardım edecektir. Etrafındaki herkesin Ovadya kitabını çabucak bulabilmesi, Hristiyan olmayan bu kişi için ne kadar da rahatlatıcıdır, değil mi!?
Vaazlara kışkırtıcı girişler yapmak, açıklanacak metnin neyle alakalı olduğunu görmesi açısından inanmayan kişiye yardımcı olur. Örneğin, geçen Diriliş Bayramı’nda pazar günü Luka 5:33-39’dan vaaz verdim. Burada Ferisiler, İsa’nın öğrencilerinin oruç tutmamasına şaşırmaktadırlar. İsa onlara şöyle karşılık verir: “Güvey aralarında olduğu sürece davetlilere oruç tutturabilir misiniz? Ama güveyin aralarından alınacağı günler gelecek, onlar işte o zaman, o günler oruç tutacaklar.” Sonrasındaysa, yeni şarabın eski şarap tulumuna koyulmasıyla ilgili benzetmeyi anlatıyor (37-39. ayetler). Vaazıma, “Hristiyanlar daha mı mutludur?” adını verdim. Giriş bölümü, dirilmiş güvey olan Rabbimiz İsa Mesih’in huzurundaki o gerçek, kalıcı ve yaşamları değiştiren sevincin ne demek olduğunu açıklamak için bir fırsat teşkil ediyordu. Bu giriş Hristiyanlara yardımcı olmuş muydu? Umarım olmuştur. Ama ben bu iki üç dakikayı, Tanrı’nın Sözü etrafında neden bir araya geldiğimizi anlamak için fazladan bir rehberliğe ihtiyaç duyabilecek olan inanmayanlara ulaşabilmek için özel bir fırsat olarak gördüm.
Bütün bu “küçük” uygulamaların topluluk üzerinde de giderek artan bir etkisi vardır. İmanlılar, kürsünün imanlı olmayanlara karşı arkadaş canlısı olduğunu fark ettiklerinde, Hristiyan olmayan arkadaşlarını getirme olasılıkları da daha yüksektir. Müjde merkezli olmanın, arayışta olanlara duyarlı olamayacağımız anlamına geldiğini düşünmek yanlış bir tanımlama olur.
MESİH’E DÖNMÜŞ OLANLARA VAAZ EDİN
Hristiyan olmayanlara da vaaz etmek önemlidir ancak vaizin Rab’bin Günü’ndeki temel görevi, Hristiyanları hedef almaktır. Pastör yerel kiliseyi geliştirmelidir. Kilise dinlemeli ve kilisenin başı olan Mesih’e itaat etmeye hazır ve istekli olmalıdır. Kilise bizim için ilk “hedef kitlesi”dir. Bu nedenle, kendi vaazlarıma hazırlanırken, öncelikle Mesih’e dönmüş olanları göz önünde bulundururum.
Peki bir vaiz Hristiyanlara nasıl hitap etmelidir?
Hristiyanları Azarlayın ve Düzeltin
Yuhanna’dan biliyoruz ki, günahlar imanlıların yaşamında inatçı bir şekilde devam edebilir: “Günah işlemedik dersek, O’nu yalancı durumuna düşürmüş oluruz; O’nun sözü içimizde olmaz” (1.Yuh. 1:10) Bu ayette acı verici bir nokta vardır. Sanki Yuhanna imanlıların günahlarını küçük göreceklerini, kutsallıklarını yükseklere çıkaracaklarını ve Rab’bi reddedeceklerini bilirmiş gibidir. Dahası, Pavlus şöyle yazmıştır: “Kutsal Yazılar’ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır” (2.Tim. 3:16). Bu nedenle, bir çoban Hristiyanlara vaaz verirken, Tanrı Sözü’nün gerçeği ister istemez imanlıları hem azarlayacak hem de düzeltecektir.
Hiçbir pastör Hristiyanlara başlarını öne eğdiren biri olmak istemez. Ancak Kutsal Yazılar’a sadık olmak, yeri gelince azarlayan bir adam olmayı gerektirir. Bu, vaaz vermeye çağrılmış olmanın öyle hafife alınacak bir sorumluluk olmamasının da bir nedenidir. Bu görevi sadık bir şekilde yerine getirmek, her birimizin metne şunu sormasını gerektirir: “Bu metin, Hristiyanları ne şekilde azarlamakta veya zorlamaktadır?” Burada dua etmemeye, dedikoduya, putperestliğe meydan okuyan bir şey var mıdır? Pastör bunu ister yerel kilisesine yönelik olarak isterse de bütün Hristiyanlara yönelik olarak ele alıp cevaplayabilir. Her iki şekilde de, azarlama ve düzeltme olmadan verilen vaaz, tam anlamıyla Kutsal Kitap’a uygun bir vaaz olamaz.
Hristiyanlara Destek ve Teşvik Olun
Şükürler olsun ki, Hristiyanlara vaaz etmek, azarlama ve düzeltmeden daha fazlası anlamına gelir. Bu, imanlıları Tanrı’nın Sözü’yle desteklemek ve teşvik etmek için çalışmak anlamına gelir. İmanlı, Tanrı Sözü’ne tamamen bağımlıdır. İsa Mesih’in dediği gibi, “İnsan yalnız ekmekle yaşamaz, Tanrı’nın ağzından çıkan her sözle yaşar” (Mat. 4:4; Yas. 8:3). Buna göre, bir Hristiyan vaaza geldiğinde, yaşam sözleriyle beslenmeye geliyor demektir.
Elbette haftanın diğer günlerinde de imanlılar Söz’den beslenebilirler ama vaazlar, bu beslenmede merkezi role sahiptir. Pavlus’un sonsuz yaşamın Tanrı Sözü aracılığıyla nasıl ilan edildiğini tanımladığı Titus 1:1-3’ü düşünün. Hristiyanlar vaazlarla beslenir ve desteklenirler. Her metne sorulması gereken bir soru şudur: “Bu metin Hristiyanları nasıl desteklemekte ve teşvik etmektedir?”
Vaaz hizmetimde beni şu gerçekten daha fazla teşvik eden çok az şey olmuştur: Kilise, bana ihtiyaçları olduğu için değil, Tanrı Sözü tarafından verilen yaşama ihtiyacı olduğu için toplanmaktadır! Basitçe söylersek, beni yapmamla görevlendirdikleri şey işte bu ruhsal yemeği hazırlamaktır. Tanrı tarafından kullanılmak ve O’nun halkını Sözü’yle desteklemek, beslemek, bina etmek ve ruhça geliştirmek ne büyük bir ayrıcalıktır!
Hristiyanları Kutsallaştırın ve Güçlendirin
Oğul, Baba’nın çocuklarının kutsallaştırılmaları ve daha çok Mesih’in benzerliğine dönüştürülmeleri için dua etti. İsa, Söz’ü benimsedikleri için takipçilerinin her türlü acıya ve iftiraya katlanacaklarını biliyordu (Yuh. 17: 14) ancak yine de, dünyadan uzaklaştırılmaları için dua etmedi. Bunun yerine, onların kutsallaştırılmaları için dua etti. Hristiyanlar nasıl daha kutsal olurlar? İsa şöyle dua etti: “Onları gerçekle kutsal kıl. Senin sözün gerçektir” (Yuh. 17:17). Tanrı’nın mesajı Tanrı’nın çocuklarını kutsallaştıracaktır. Hristiyanlar, iyi haberi ve tüm Kutsal Yazılar’ı yaşamlarına alıp uygulayarak kutsal hale getirilir (2.Tim. 3:17). Kutsal bir söz, kutsal bir halk yaratır.
Tabii ki, kutsallaştırılma esas olarak Tanrı’nın işidir. Bir imanlının hayatında çalışan (Flp. 2:13; İbr. 13:20-21) ve Hristiyanların O’na zafer ve yücelik getirmek için ihtiyaç duydukları her şeye sahip olmalarını sağlayan O’dur. Tanrı, kutsalları toplanmaları ve Sözü’nün gerçeklerini duymaları için kendisine çektiğinde, gerçekleşen şey işte tam da budur. Beklenildiği üzere, “sevgi ve iyi işler” için teşvik edilirler (İbr. 10:24).
Vaizlerin, günahkârları Hristiyan yaşamını sürdürme görevi için güçlendirmek adına harika fırsatları vardır. Mezmur 1’de, Tanrı’nın yasasını seven bereketlenmiş adam su kenarına dikilmiş, meyve veren, güçlü bir ağaca benzetilir. Bu benzetmeyi anlamak zor değildir. Hristiyan, Rab’bin yasasıyla beslenip mutlu olduğunda, verimli ve güçlüdür. Vaazların, Hristiyanları Tanrı’nın yasası üzerine derin düşünmeye yönlendirmede bir rolü vardır. Vaizler insanları bereketlenmiş kişiler haline getiremeseler de (hamt olsun ki, bunu yapmak Tanrı’ya ve Ruhu’na bağlıdır!), Tanrı halkını O’nun Sözü’yle besleme ayrıcalığına sahiptirler. Vaizler bu ağacı haftadan haftaya, aydan aya, yıldan yıla sadık bir şekilde Tanrı Sözü’yle besleyen ve güçlendiren pınarlar gibi olabilirler.
Ay sonunda hesapların tuttuğunu gören bir muhasebecinin veya bir şirketin durumunun düzelmesini izleyen bir CEO’nun aksine, bir vaizin meyve verildiğini, yaşamların değiştiğini, yüreklere dokunulduğunu görüp göremeyeceğini kim bilebilir! Bir pastörün en iyi işi, bu dünyada ölçülemez türden bir iştir. Böylesi bir meyve, sepetlerle toplanamaz. Yine de, meyve oradadır. Vaaz edilen Tanrı Sözü, Tanrı’nın lütfuyla, günahkârı kutsallaştırıp güçlendirir ve onu kendi lütuf işleri için hazırlar.
Hristiyanları Zorlayın ve Onları Büyütün
Öğrenciler, Kutsal Yazılar’la ilgili anlayışlarında büyümeye ihtiyaç duyarlar. Elçilerin İşleri 17’deki, duyduklarının doğruluğunu araştıran Veriyalıların aksine, vaazları sindirirken çok dikkatsiz olabilmektedirler. Sağlam açıklayıcı vaaz, öğrencilere düşünmeleri ve incelemeleri gereken bir şey vererek onları zorlar. Sığ öğretişi eleştirerek, James W. Alexander bir keresinde şöyle demiştir:
Bu vaazlarda (yani sığ öğretişlerde), değerli birçok ruhsal gerçek, orijinal ve yüreklere dokunan birçok örneklendirme, güçlü argümanlar, şiddetli tavsiyeler ve aşırı tatlı bir dil buluruz. Kendi içlerinde incelendiklerinde ve bir kürsü söylevi olarak görüldüklerinde, itiraz edilecek bir durum yok gibidir. Ancak Kutsal Yazılar’ın açıklanması açısından, bunlar tam anlamıyla bir hiçtir. Tanrı’nın esiniyle yazan yazarların öne sürdüğü şeylerdeki zorlukları hiç ele almazlar; konunun derinine hiç inmezler; topluluğa Kutsal Kitap’ı nasıl sağlam bir şekilde yorumlayacaklarını bir nebze bile öğretemeden, ömür boyu tekrarlanıp durabilirler.[6]
Hristiyanları zorlayan ve büyüten vaazlar, ağır ve anlaşılması zor olmak zorunda değildir (böyle vaazlar vermek zaten sadık bir iş olmaz ve boşunadır!). Yine de, Hristiyanları zorlayan ve onları büyüten vaazlar, vaaz eden adamların metni alıp topluluğun üzerine döktüğü vaazlardır. Kendini vaazını hazırlamaya veren bir pastör, hemen hemen hiçbir zaman metne şu soruyu sormak zorunda kalmaz: “Bu metin Hristiyanları nasıl zorlamakta veya büyütmektedir?” Çünkü Tanrı Sözü, O’nun amaçlarını gerçekleştirmek üzere vardır (Yeş. 54:10-11). Topluluk pastörün titizliğinin ödülünü alırken, pastörün emekleri de meyve vermiş olacaktır.
Benim kilisemde, ister sadece birkaç ayetten ister bütün bir kitaptan vaaz ediyor olalım, yakın zamanda Eyüp kitabını ele alırken yaptığım gibi, Kutsal Yazılar’a sadık kalmaya çalışıyoruz. Yıllar sonra ilk kez, üniversite öğrencileri kiliseye üye oluyorlar çünkü verilen vaazlar onları büyümeye zorluyor. Yaşlı bir çift kilisemize gelmeyi sevdiklerini çünkü vaaz sonrası yenilen öğlen yemeğinde, ruhsal sohbetlerde bulunma fırsatı elde ettiklerini söylediler. Kilise dışındaki dünyayla iletişim kurma konusunda kimse mükemmel bir iş çıkardığımızı ya da benim vaazlarımın çok heyecan verici olduğunu söylemez diye düşünüyorum. Büyümemiz gereken çok alan var. Ama Tanrı’nın lütfuyla, Tanrı’nın Sözü’nü insanlara açıyoruz ve bu gerçekten de hem heyecan verici hem de yaşamları değiştiren bir şey!
Hristiyanlar Kutsal Yazılar’a sadık vaazlar ararlar ve bu da vaazın azarlama ve düzeltme, destekleme ve teşvik etme, kutsallaştırma ve güçlendirme, zorlama ve büyüme içermesi anlamına gelir.
Hristiyan olanları ve olmayanları ele aldığımıza göre, doğal olarak burada durmamız gerektiğini düşünebilirsiniz. Ancak vaizlerin odaklanması gereken bir kategori daha vardır: kilise üyeleri.
KİLİSE ÜYELERİNE VAAZ VERİRKEN, ONLARI BİR BEDEN OLARAK ELE ALIN
Çoğu kilise için, topluluğun en büyük parçası o yere, o hizmete ve aynı zamanda da birbirlerine kendilerini adamış olan erkekler ve kadınlardır. Bu siz vaaz ederken önemli olmalı mıdır? Ben olması gerektiğini düşünüyorum.
Pavlus Kolose’deki kutsallar topluluğunu şöyle tanımlamıştır: “Bütün beden eklemler ve bağlar yardımıyla bu Baş’tan beslenip bütünlenmekte, Tanrı’nın sağladığı büyümeyle gelişmektedir” (Kol. 2:19). Bunlar basit öğrenciler değillerdi. Kolose Kilisesi’nde köklenen ve Tanrı’dan gelen bir büyümeyle gelişip büyüyen öğrencilerdi. Koloseliler 3:15-16’da, Pavlus sözlerine şöyle devam etmiştir: “Mesih’in esenliği yüreklerinizde hakem olsun. Tek bir bedenin üyeleri olarak bu esenliğe çağrıldınız. Şükredici olun! Mesih’in sözü bütün zenginliğiyle içinizde yaşasın. Tam bir bilgelikle birbirinize öğretin, öğüt verin, mezmurlar, ilahiler, ruhsal ezgiler söyleyerek yüreklerinizde şükranla Tanrı’ya nağmeler yükseltin.” Burada Pavlus’un nasıl bu yerel kiliseye tek bir beden olarak hitap ettiğine ve onlara Mesih’in Söz’ü aracılığıyla birlik olacaklarını hatırlattığına dikkat edin. Bu birlik, Kutsal Yazılar’ı ilahi olarak söylemek ve Kutsal Yazılar’ın vaaz edildiğini duymak için bir araya geldikleri zaman gerçekleşmektedir.
Pavlus burada Hristiyanlara birey olarak değil, belli bir kilisenin üyeleri olarak seslenmektedir. Birlikte toplanmalarının onları bir kılmasının nedeni fiziksel açıdan birbirlerine yakın olmaları değil, aynı öğretiş ve öğütleri paylaşırlarken, içlerinde yaşamaya gelen Mesih’in Sözü’dür. Aynı yetki altına girmişlerdir çünkü Mesih’i başları olarak tanımışlardır.
Aynısı bugün bir yerel kilise için geçerlidir ve birliği ortaya çıkaran araçlardan biri de, Tanrı’nın Sözü’nün vaaz edilmesidir. John Calvin, bir vaizin görevini tanımlarken bu noktayı vurgular. Bedene birlik getiren kişi vaizdir. Calvin’in Efesliler 4’te geçen kilisenin sahip olduğu tek umut, tek Rab, tek iman ve tek vaftiz hakkındaki yorumu şöyledir:
Bu sözleriyle Pavlus, Tanrı’nın Kilise’yi düzende tutmak için kullanmakta olduğu insan hizmetinin, imanlıları bir bedende birleştirmede hayati bir rolü olduğunu göstermektedir… Tanrı’nın çalışma şekli şöyledir: Armağanlarını Kilise’ye bütün hizmet adamları aracılığıyla dağıtır ve böylece, Ruhu’nun kuvvetini göstererek ve bu hizmetlerin faydasız ve verimsiz olmasına engel olarak, kendisinin aramızda olduğunu gösterir. Bu şekilde, kutsallar tazelenmiş ve Mesih’in bedeni de ruhça geliştirilmiş olur. Bu şekilde, Baş olan Mesih’e doğru her açıdan büyürüz ve birlik oluruz. Bu şekilde, hepimiz Mesih’in birliğine getiriliriz ve Söz yeşerdiği sürece, O’nun hizmetkârlarını memnuniyetle kabul ederiz ve O’nun öğretilerini de hor görmeyiz. Kim bu Kilise düzenini kenara atmaya çalışır ya da sanki önemsiz bir şeymiş gibi buna burun kıvırırsa, Kilise’yi mahvetmeyi tasarlıyordur.[7]
Peki birçok kilise üye olmayanlarla birlikte bu kadar büyürken, bir beden olarak kilise üyelerini bu kadar büyük bir mesele haline getirmek niye? Çünkü Kutsal Kitap, Yeni Antlaşma mektuplarında da görebileceğimiz gibi, yerel kilisenin parçası olan bu insanları büyük bir mesele haline getirmektedir. Hristiyanlık, farklı yaşamlardan gelen insanların Müjde’yi paylaştığı bir bağlam içerisinde, yani kilisede yaşanan bir şeydi. Bunun gündelik yaşama ciddi yansımaları vardı. Pavlus’un yazdığı gibi, “Bir üye acı çekerse, bütün üyeler birlikte acı çeker; bir üye yüceltilirse, bütün üyeler birlikte sevinir” (1.Kor. 12:26). Bu kollarınızı sıvayıp birbirinizin yaşamına dahil olduğunuz anlamına gelir.
Kutsal Kitap’a uygun vaaz etme, düzenli olarak Hristiyanlara sadece birey olarak değil, yerel kilise bedeninde kendini birbirine adamış olan bireyler olarak hitap etmelidir. Okuduğunuz her metne şunu sorun: “Bu metin, iman topluluğumuzun yaşamını nasıl ilgilendiriyor?” Sadece kilise üyelerine hitap etmek size garip gelebilir ancak ortaya konulan bu tablo, kilisesi olmayan veya kiliseye adanmak yerine onunla yalnızca flört eden kişilerin gözünde ne kadar da çekici olabilecek bir tablodur! Pastör kendi vaazlarında onlara toplu bir beden olarak hitap ederek, kiliseye üye olmuş olan Hristiyanlara minnettarlığını ve daha da önemlisi, kilisesinin üyelerini birleştiren Tanrı Sözü’ne olan sevgisini gösterir.
SONUÇ
“Vaizler kime vaaz ederler?” sorusu hakkında derinlemesine düşündükçe, Carlton, Avustralya’da bulunan St. Jude’s Kilisesi’nin piskopos vekili olan Peter Adam’ın sözlerine daha da çok katılıyorum: “Eğer bizler Tanrı’nın, Mesih’in ve Tanrı Sözü’nün hizmetkârlarıysak, vaizin çağrıldığı şey, aynı zamanda Tanrı halkının da bir hizmetkârı olmaktır.”[8] Evet, bence vaiz kilisesi olmayan kişilere karşı duyarlı olmalıdır. Ancak yalnız kilisesi olmayan kişileri hedef alırsak, mesaj kaybolabilir. Ya da bu mesaj o kadar zayıf bir hal alır ki, Tanrı halkı yeterince beslenememiş olur. Bu güzel bir manzara değildir. Kilisesi olmayanlara vaaz etmek önemlidir ama öncelikli olarak Hristiyanlara odaklanmak ve yerel kiliseye adanmış imanlılara düzenli olarak hitap etmenin önemini hatırlamak çok daha önemlidir.
Aaron Menikoff
[1] “Preaching to the Unchurched: An Interview with James Emery White”, Preaching with Power: Dynamic Insights from Twenty Top Communicators, ed. Michael Duduit (Grand Rapids, MI: Baker Books, 2006), 227.
[2] Ibid., 230.
[3] “Preaching to Postmoderns: An Interview with Brian McLaren”, Preaching with Power: Dynamic Insights from Twenty Top Communicators, ed. Michael Duduit (Grand Rapids, MI: Baker Books, 2006), 126-27.
[4] Bu olay örgüsünü açığa çıkarabilmek adına, açıklayıcı vaazlar veren vaizler şu kısa kitaplardan yararlanabilirler: The Symphony of Scripture: Making Sense of the Bible’s Many Themes (Mark Strom, 1990); God’s Big Picture: Tracing the Storyline of the Bible (Vaughan Roberts, 2002); ve The Goldsworthy Trilogy (2000) içerisindeki Gospel and Kingdom. Kutsal Kitap teolojisine ilişkin bu başlangıç kitapları, Kutsal Kitap’ı adım adım vaaz verirken Kutsal Yazılar’ın birliğini gösterme noktasında vaiz için faydalı olabilir.
[5] Mark Dever’ın Nine Marks of a Healthy Church (Crossway, 2004) adlı kitabındaki açıklayıcı vaaz üzerine olan bölüme bakınız.
[6] J. W. Alexander, Thoughts on Preaching (Carlisle, PA: Banner of Truth, Date), 239.
[7] John Calvin, The Institutes of the Christian Religion, ed. Toney Lane and Hilary Osborne (Grand Rapids, MI: Baker Book House, 1986), 245.
[8] Peter Adam, Speaking God’s Words: A Practical Theology of Expository Preaching (Downers Grove, IL: InterVarsity Press, 1996), 130.
Tüm içerikler aksi belirtilmedikçe Müjde Birliği’ne aittir. Kişisel amaçlar veya ticari olmayan amaçlar dahilinde, bu içerikleri özgürce kullanabilir, paylaşabilir ve çoğaltabilirsiniz. Ancak yazılı içeriğin çevrimiçi yayınlandığı durumlarda, şu şekilde asıl makaleye gönderme yapan bir ibare eklenmesi gerekmektedir:
(c) Müjde Birliği. Asıl makaleye şuradan erişebilirsiniz: https://mujdebirligi.com/makaleler/hristiyan-olmayanlara-hristiyanlara-ve-kilise-uyelerine-vaaz-edin/
Alakalı Makaleler
Gençlik Hizmetleri İçin Altı İlke
Mujde.Birligi
28 Ağustos 2014