Pastörler olarak bizlerin karşılaştığı zorluklardan biri de, kiliseye katılmakta olanları nasıl aktif kilise üyeliğine teşvik edeceğimizdir. Bireylere yerel bir imanlılar topluluğuna ait olmanın gerekliliğini ve getirdiği sevinci anlamaları için nasıl yardımcı olmalıyız?
KİLİSEYE KATILANLARI ÜYELİĞE YÖNLENDİRMEK İÇİN ALTI ÖNERİ
Burada altı öneri var. İlk dördü, üyeliğin değer gördüğü ve anlaşıldığı bir ortam yaratmayı hedeflemektedir. Son ikisiyse, katılımcılıktan aktif üyeliğe geçiş yapması gereken belirli kişilerle ilgilenmekle ilgilidir.
- Mevcut üyeleri tanıyın.
Kiliseye katılımcı olarak gelenleri etkili bir şekilde üyeliğe yöneltmeden önce, halihazırdaki üyeleri tanımalıyız. Yoksa “üyelik” fikri, bu fikri teşvik eden pastör için bile anlamsız kalacaktır.
Bir cumartesi akşamı sizinle ve ailenizle birlikte yemek yemek üzere evinize bir misafir davet ettiğinizi hayal edin. Misafir evinize varır, eşiniz ve çocuklarınızla tanışmayı bekliyordur ama siz onu evinizde bulunan herkesle yan yana getirip önce o kişilerin isimlerini, sonra da onlara bir konuk mu yoksa bu evde yaşayan biri mi olduklarını sorarsınız. Misafiri ailenizle sözde “tanıştırma” şekliniz, gerçekten de aile olduğunuz iddiasını çürüten bir şey olmuştur.
Buna benzer olarak, bir yerel kiliseye ait olmaktan bahsederken de belli bir aileye, gerçek, tanıdık ve sevilen bir aileye ait olmayı kastediyor olmamız gerekir. Katılımcı olan kişiyi, bu yaşayan ve nefes alan ailenin bir parçası olmaya davet ediyoruzdur. Davetiyemizin üzerinde yüzler ve isimler vardır. Bu yüzleri, isimleri, yaşamları iyi tanırsak, o zaman katılımcılara da ailemizi çok daha iyi tanıtabiliriz.
- Üyelerle ilgili memnuniyetinizi onlara içtenlikle yansıtın.
Açık söylemek gerekirse, Grand Cayman First Baptist Kilisesi’nde pastör olduğum zaman, bunu yapma fırsatını heba ettim. Oraya geldiğimde hevesle yanıp tutuşuyordum ve kendime işe koyulmaya hazır hissediyordum. İnsanları sevmeyi ve onlara hizmet etmeyi sabırsızlıkla bekliyordum ama bir şeyi yeterince fark edemedim: bu kilisedeki insanlar, ben oraya gelmeden çok önce de oradaydı. Onlar zaten bir sürü farklı şekilde Rab’be hizmet ediyorlardı ve benim onlara vermek istediğim türden bir sevgiye ihtiyaçları yoktu. Onların ihtiyaç duyduğu sevgi, onların hizmetlerini yavaş yavaş görüp anlayacak türden bir sevgiydi; Tanrı’nın onlarda çalışmakta olan lütfu için içtenlikle şükreden ve bunu yansıtan türden bir sevgiydi.
Oysa bunun yerine topluluk, benden sıkça yeni hizmet yolları ve daha iyi ne yapılabileceğiyle ilgili öneriler duydu. Bu durum onlara memnun olmadığım ve yapılanları takdir etmediğim izlenimi verdi. Bazı insanları kırdım ve yine başka bazı kişilerin bu işlerden soğumasına neden oldum. Bazı kardeşler iyi niyetli olduğumu varsayarak bana çok lütufkâr şekilde yaklaştı ve gerçekten de iyi niyetler besliyordum. Ancak gördüğüm bütün o olumlu şeylerden memnun olduğumu ve hepsini takdir ettiğimi göstermek, iyi niyetimi belli etmenin çok daha iyi bir yolu olurdu.
Keşke hizmet hayatımın ilk iki ila dört yılını, oradaki birçok harika insanı ve hizmet eylemlerini birçok kez içtenlikle teşvik ederek, onlar için şükrederek ve onları takdir ederek geçirseydim. Yirmi yıldır durmadan Pazar Okulu’nda öğreten öğretmenlerimiz var. Yoksul bekâr annelere yardımcı olan insanlarımız var. Yıllarca pastörlük hizmetinde bulunmuş ve birçok fırtınaya karşı mücadele etmiş pastörlerimiz var. Gerçek bir imanla kanserle mücadele etmiş ve hastalıktan kurtulmuş olan kişiler var. İnançsız ve zaman zaman da anlayışsız olan kocalarına karşı sabır ve imanla sadık kalmış eşler var. Ondalık ve bağışlarını sevinçle ve fedakâr bir şekilde veren üyeler ve Mesih’e benzer bir yaşam yaşamaya çalışan nice insanlar var.
Eğer ben topluluğumu daha dikkatli bir şekilde tanımaya ve imanla yaptıkları işleri gözlemlemeye çalışsaydım, elimde yıllara bedel bir sürü vaaz örneği ve teşvik sözleri iletmek ve Tanrı’nın işini övmek için de bir sürü fırsatım olurdu. Üstelik eğer o örnekleri kullansaydım, o teşvik sözlerini yazsaydım ve hem toplu halde hem de birebir olarak insanları övseydim, kilisemde bir teşvik, lütuf ve şükran havasının hâkim olmasını sağlamış olurdum. Bu hem var olan üyeleri geliştirirdi hem de üyeliği katılımcılar için daha çekici hale getirirdi. İnsanlar birbirini teşvik eden ve geliştiren grupların parçası olmak isterler. Kiliseler ve pastörler, bunu en iyi şekilde gerçekleştiren kişiler olmalıdırlar.
- Kutsal Kitap’a dayanan sağlıklı bir Hristiyan yaşamı sergileyin.
Bir kiliseye düzenli olarak katılan ancak üye olmayan bir Hristiyan ile ilgili bulunabileceğimiz varsayımlardan biri, o kişinin Hristiyan yaşamıyla ilgili görüşünün bir noktada hatalı olduğudur.
Bunu varsayabilir miyiz? Evet. Çünkü Kutsal Yazılar, yerel kilisenin öğrenciler olarak yetişmemiz ve olgunlaşmamız için Tanrı’nın planı olduğunu söylemektedir (Ef. 4:11-16; krş. Mat. 28:18-20). Sosyal varlıklar olarak, topluluğa ihtiyacımız vardır. Tanrı bu ihtiyacımızı yerel kiliseyle karşılar. Burada bizler sevinenle sevinir, ağlayanla ağlar ve birbirimize karşılıklı olarak yakınlık gösteririz. (1. Kor. 12:12-27).
Katılımcı kişiler kilise merkezli Hristiyan hayatını tamamen benimsememişlerdir ve bu, kilise pastörleri tarafından araştırılması gereken bir konudur. Pastörler olarak görevimiz, Kutsal Kitap’taki yerel kilise anlayışını vaaz etmek ve öğretmek, yerel kiliseyi Tanrı’nın halkına güzel ve istek uyandıran bir şekilde sunmaktır.
Katılımcı kişilerin (ve var olan üyelerin), kilisenin “içinde” olmanın ne demek olduğunu ve kilisenin “dışında” olmanın neden sağlıksız olduğunu anlamalarına yardımcı olmamız gerekir. Böyle yapmazsak, onları kiliseye dair yarım yamalak fikirlere sahip bir şekilde ortada bırakmış oluruz. Daha da kötüsü, onlara kilise üyeliğinin tek “getirisi”nin, disiplin ve tatsızlık olduğunu düşündürtmüş oluruz.
Bu ihtiyaca, kilise hakkında veya ruhsal paydaşlık hakkında belli konu vaazları vererek cevap verebiliriz. Ya da Efesliler veya 1. Timoteos mektuplarını adım adım çalışabiliriz. Bu mektuplarda Kutsal Kitap, kilise yaşamının ne olduğunu güzel bir şekilde tasvir etmektedir. Yine bir başka yol, Kutsal Kitap’ın diğer kitaplarını açıklayıcı bir şekilde sunarken, uygun olan yerlerde üyeliğe ilişkin uygulama noktalarını ortaya koymaktır. Bu sayede hem kilise üyeleri hem de katılımcılar, aidiyet ve topluluk kavramlarını Kutsal Kitap genelinde görebilmiş olurlar. Buradaki bütün amaç, yerel kiliseyi bütün görkemi ve eksiklikleriyle birlikte, değerli ve çekici bir şekilde sunabilmektir.
- Kilisenin sınırlarını güçlendirin.
Üyeliğin “içinde” ve “dışında” olmanın ne demek olduğunu insanlara öğretmenin bir sonucu da, belli etkinlikleri yalnızca üyelerle sınırlı tutarak, kilise ve dünya arasındaki sınırları güçlendirmek olmalıdır.
Kutsal Yazılar boyunca, Tanrı’nın antlaşma topluluğu dünyanın geri kalanından ayrı olmuştur. Tanrı onlara sünnet veya Fısıh gibi özel uygulamalar vermiştir. Bunların diğer amaçlarının yanı sıra taşıdıkları bir amaç da, bu halkı dünyanın geri kalanından ayırmak üzere işaretlemektir. İsrail ve dünya arasındaki sınırlar çok derin bir şekilde çizilmişti ve antlaşma topluluğuna ait olmak, kesin bir şekle ve anlama sahipti. Bu topluluktan çıkarılmak, “İsrail’de vatandaşlıktan yoksun, vaade dayanan antlaşmalara yabancı, dünyada umutsuz ve tanrısız” olmak korkunç bir şeydi (Ef. 2:12).
Dünyasal kuruluşlar ve iş yerlerinde bile, kimin “içeride” ve kimin “dışarıda” olduğunu belirleyen kurallar vardır. Doğuş Bayramı’nda ihtiyarlarımızdan biri, restoran ve bar olan yerel bir mekânda bir Doğuş Bayramı partisine katılmış. Orada patronların bir masada içki içtiklerini fark etmiş. Ara sıra patronlardan bir tanesi, dışarıda duran bir adama gidip pencereden bir bardak uzatıyormuş. Bizim ihtiyar da sonradan öğrenmiş ki, geçmişteki kural dışı bir davranışından ötürü dışarıdaki adamın restorana girmesine izin verilmiyormuş. Arkadaşım da dünyasal insanların bile aidiyet standartları olduğunu ve bazı ayrıcalıkların yalnızca içerdekilere verildiğini görüp sesli bir şekilde gülmüş.
Aynı şekilde, katılımcıların üyeliğin önemini anlayabilmeleri ve imanın dışında olan kişilerin “Mesih’ten ayrı” olduklarını görebilmeleri için, kilise ve dünya arasındaki sınırlar güçlendirilmelidir. Bu amaçla pastörler ve topluluklar, hangi etkinliklerin ve fırsatların sadece üyelere özel olduğunu tanımlamalıdırlar. Üye olmayanlar Pazar Okulu’na katılabilirler mi? Koroya katılabilirler mi? Küçük gruplara katılabilirler mi veya hizmet takımlarıyla birlikte seyahat edebilirler mi? İmanlı olduğunu söyleyen ancak herhangi bir yerel kilisenin üyesi olmayan bir kişiyi, Rab’bin Sofrası’na davet eder misiniz?
Hangi ayrıcalık ve sorumlulukların kilise üyelerine ait olduğunu belirlemek, “içeride” olmanın neden önemli olduğunu ve “dışarıda” olanların kilise üyesi olmayarak ne kaybettiğini göstermemize yardımcı olur.
- Bireysel göreviniz olarak gelen itirazlara cevap verin ve insanları üye olmaya teşvik edin.
Birkaç sene boyunca üyeliğin değer gördüğü ve anlamlı olduğu bir ortam oluşturduktan sonra, artık katılımcılarla çok daha etkili bir şekilde bireysel olarak ilgilenebiliriz. Hatta umuyoruz ki, topluluk yerel kilisenin değerini daha iyi kavrayarak, bu görevin çoğunu kendisi yapacaktır.
Bu bireysel görev en az iki şeyden oluşmaktadır:
- Katılımcıları tespit etme ve onları daha yakından tanıma.
- Bir katılımcının üye olmaya ilişkin itirazlarına cevap verme.
Politika savunması üzerine çalıştığımız zamanlarda, “değişim tablosu” adını verdiğimiz basit bir aracı kullanırdık. Değişim tablosu bir Excel çalışma sayfası üzerindeydi. Önemli politikacıları solda bir sütunda toplar ve üstlerine de o anda sahip oldukları görüşü yazardık. Basit bir şekilde, bu kişilerin görüşlerini soldan sağa, “güçlü bir şekilde karşıt”, “tarafsız” ve “güçlü destekçi” gibi etiketlerle sınıflandırırdık. Politikacılarla çalıştıkça, onların soldan sağa doğru bir değişim gösterdiklerini gözlemledik.
İster bu değişim tablosunu bir kâğıt üzerinde yapsınlar isterlerse de kafalarında oluştursunlar, pastörlerin katılımcıların kilise üyeliği konusunda “güçlü bir şekilde karşıt”, “daha önce hiç düşünmemiş” veya “haftaya üye olmayı planlıyor” olup olmadıklarını tespit etmek için bir yola ihtiyaçları vardır. Umuyoruz ki, çoğu durumda vaazlarımız ve topluluğumuz, bu işi özellikle de üyeliğe istekli olan katılımcılar arasında gereken şekilde yapacaktır. Ancak katılımcılar arasında soruları ve çekinceleri olanlar için daha fazla ilgi gerekir.
Konuksever olmamıza yönelik buyruk, işte bu noktada insanların kendilerini adamalarına yardımcı olarak meyvesini vermektedir. (Rom. 12:13; 1. Pet. 4:9). Açık evler, açık yürekler doğurur; ya da en azından açık ağızlar doğurur! Kilise ibadetlerinden sonra yapılan kısa konuşmalardan, belirli konuları tartışmak için özel olarak planlanan yemek sohbetlerine geçebiliriz. Bu konuşmalarda sabırlı ve düşünceli olursak, katılımcıların kiliseye kendini adamış bir şekilde katılma konusundaki acılarına, hayal kırıklıklarına, sorularına ve korkularına çobanlık edebiliriz. Amaç, üyelikle ilgili bir tartışmayı “kazanmak” değildir. Amaç, Rab ona sevgi ve ışık bahşedene dek, kişiyi hem sözlerimiz hem de eylemlerimizle gerçek anlamda sevmektir.
- Katılımcıyı, kendi kiliseniz olmazsa, başka bir yerel kiliseye üye olması için teşvik edin.
Son olarak, Rab’bin başka sadık pastörlerinin ve topluluklarının da olduğunu hatırlamalıyız. Bu gerçekle sevinmeliyiz. Bu kiliselerle bir rekabet içerisinde değil, Müjde’de bir ortaklık içerisindeyizdir.
Zaman zaman bazı katılımcıların üyelikle ilgili itirazları aşılamaz gibi görünebilir. Belki de bu kişi, bazı önemli doktrin ve uygulamada bizimle ayın fikirde değildir. Ya da kişi belki de başka bir sadık kilise topluluğuna daha yakın oturuyordur ve oraya daha aktif bir şekilde katılım gösterebilir. Bu durumlarda kişinin katılımcılıktan üyeliğe geçmesine yardımcı olmak demek, onun başka bir yerel kiliseye üye olarak katılmasına yardımcı olmak demek olabilir.
Bu bazı kişiler için, özellikle de bir kiliseye aidiyet hisseden ancak hiçbir zaman o kiliseye üye olmamış olanlar için duygusal bir durum olabilir. Bu gibi durumlar, pastörün sabır ve empati göstermesini gerektirir. Ancak bizler bunu katılımcının kendi iyiliği için yaparız çünkü biliriz ki, Tanrı’nın bu kişiden talep ettiği şey, yani aktif üyelik, o kişi için çok daha iyi bir şeydir. Bizler Müjde’yi tanıtıyoruz, kendi kiliselerimizi değil. Hristiyanları büyütmek istiyoruz, üye sayılarımızı değil. Bazen bu, bizlere emanet edilen sürüyü gütmeye devam ederken, bazılarının da başka bir yere üye olmasına yardımcı olmak anlamına gelir (1. Pet. 5:1-4).
SONUÇ
Pastörler, kiliseye katılan ancak asla üye olmayacakmış gibi görünen imanlılardan kolaylıkla rahatsızlık duyabilirler. Bize temel görünen şeylerin başkaları tarafından görmezden gelinmesi bizi hayal kırıklığına uğratabilir. Yüreklerimizi sabırsızlık ve kendimizi üstün görmeye karşı korumalıyız. Onlara karşı çok daha fazla sorumluluğumuzun olmasından dolayı zamanımızın çoğunu üyelerimize versek de, katılımcı olanların da onlara hizmet etmemize ihtiyaçları vardır. İnsanları katılımcı olmaktan üye olmaya yönlendirmek, onları sevmek için bir fırsattır. Gerçek anlamda, hizmet budur.
Thabiti Anyabwile
Tüm içerikler aksi belirtilmedikçe Müjde Birliği’ne aittir. Kişisel amaçlar veya ticari olmayan amaçlar dahilinde, bu içerikleri özgürce kullanabilir, paylaşabilir ve çoğaltabilirsiniz. Ancak yazılı içeriğin çevrimiçi yayınlandığı durumlarda, şu şekilde asıl makaleye gönderme yapan bir ibare eklenmesi gerekmektedir:
(c) Müjde Birliği. Asıl makaleye şuradan erişebilirsiniz: https://mujdebirligi.com/makaleler/kilise-uyeligi/katilimcilari-uyelige-yonlendirmek/