Hazırlayan: Jon Bloom
Seçim günümüzde Amerikalıların (ve seyirci olan dünyanın) dikkatini çeken bir konudur. Nitekim Birleşik Devletler’de çok yakında önemli bir politik olay gerçekleşmek üzeredir. Demokratik cumhuriyetimizde, oy verme ölçütlerini karşılayan vatandaşlar özgür ve gizli bir şekilde oylar kullanarak eyaletlerin ve ulusal devletin çeşitli yönetimsel ve yasal branşlarında bizi temsil etmelerini istediğimiz kişileri seçmektedirler.
Bu bir koşullu seçim örneğidir. Yani, “seçilmişler” kendilerinin karşısında yer alan adaylara göre sahip oldukları üstün işlere göre seçilmektedirler. Seçilmişler seçilmişliklerini yaptıklarıyla elde etmekte veya kazanmaktadırlar.
Bu anlamda (ve elbette birçok diğer anlamda), Amerikan seçilmişlik doktrini Kutsal Kitap’taki seçilmişlik doktrininden oldukça farklıdır. Kutsal Yazılar’da ne zaman seçmek veya seçilmek kelimesi kullanılsa, her zaman Tanrı’nın düşmüş insanlığın içerisinden kurtarmayı amaçladıklarını seçmesine değinilmektedir. Seçimi her zaman Tanrı yapar, insan değil (Efesliler 1:3-6). Ayrıca Tanrı bir kişiyi kurtarmayı seçtiğinde, bunu o kişinin sevaplarını temel alarak değil, yalnızca kendi merhametini temel alarak yapmaktadır (Romalılar 9:10-16).
Teologlar bunu koşulsuz seçim olarak adlandırmışlardır ve John Piper bunu titiz bir biçimde şöyle tanımlamaktadır: “Tanrı’nın yaratılıştan önce, herhangi bir iman öngörüsüne dayalı olmadan, hangi hainlere iman ve tövbe bahşedeceğini, günahlarını bağışlayacağını ve sonsuz sevinç ailesine evlat edineceğini özgürce seçmesi.” Bu durumda, seçilmişler seçilmişliklerini yaptıklarıyla elde etmemekte veya kazanmamaktadırlar, bunu tümüyle Tanrı’nın onlara yönelik lütfundan gelen karşılıksız bir armağan olarak almaktadırlar (Efesliler 2:8-10).
Yüzyıllardır birçokları Kutsal Kitap’ın seçilmişlik öğretisini yüce bir umut ve teselli kaynağı olarak görmüştür. Ama birçok diğer kişi de bu doktrini bir kafa karışıklığı, kaygı veya hatta gücenme sebebi olarak görmüştür. Tanrı’nın isteği bizim ilkini yaşamamızdır, ikincisini değil. Kutsal Yazılar’da seçilmişliği açıklamasının sebebi bizim bu doktrinin tüm gizemlerini çözmemiz veya kimin seçildiğini kolaylıkla tespit edebilmemiz değil, Mesih’e tam anlamıyla güvenip O’nu her şeyde her şeyimiz olarak görmemizdir (1. Korintliler 15:28).
Büyük Netlik ve Büyük Gizem
Kutsal Yazılar’ın seçilmişlikle ilgili açıkladıkları nettir: Tanrı “kendi önünde sevgide kutsal ve kusursuz olmamız için dünyanın kuruluşundan önce bizi Mesih’te seçti. Kendi isteği ve iyi amacı uyarınca İsa Mesih aracılığıyla kendisine oğullar olalım diye bizi önceden belirledi. Öyle ki, sevgili Oğlu’nda bize bağışladığı yüce lütfu övülsün” (Efesliler 1:4-6). Eğer bu seçilmişliğin koşulsuz doğasına ilişkin herhangi bir soru işareti varsa, yapmamız gereken tek şey Elçi Pavlus’un Romalılar 9. bölümde öne sürdüğü mantığın izini sürmemizdir.
Ama Kutsal Yazılar bize seçilmişliğin mekaniğini açıklamamaktadır. Kutsal Kitap bize Tanrı’nın kimleri seçeceği ve kimlere tövbe ve kurtaran imanı bahşetmeyeceği konusunda tam anlamıyla egemen ve özgür olduğunu (Romalılar 9:15-16) ve insanların tövbe edip Mesih’e dönmemekten ahlaken sorumlu olduklarını öğretmektedir (Yuhanna 3:18). Ama bunun nasıl işlediğinin formülü, sadece Tanrı’nın bildiği bir gizemdir.
Bir Amerikan yasal (koşullu) seçiminde, sonuçların gizemliliği sürecin yozlaşmış olabileceğinin bir sinyalidir. Ulusumuzun kurucularının insanın yozlaşmışlığına yönelik sağlıklı bir bakışları vardı ve Amerikan yönetim sistemlerini bunu akılda bulundurarak tasarladılar. İnsanların güç peşinde koştukları her an kaçınılmaz olarak baş gösteren sayısız yozlaşma biçimlerini en aza indirgeyebilmek adına, bilgece birçok farklı gözetim şekli geliştirdiler. Bu nedenle Amerikan seçimlerinin mümkün olduğu kadar şeffaf ve gizemsiz olması gerekir.
Ancak ilahi seçim söz konusu olduğunda, tam tersi geçerlidir. Bu durumda, gizem bize en az iki farklı şekilde ders olabilecek büyük bir merhamettir.
Gizemdeki İki Merhamet Unsuru
İlk olarak, Tanrı’nın kendi seçimindeki amaçlarını kavrayacak yeterli zekâya veya bakış açısına sahip değiliz. Michael Horton’ın söylediği gibi,
Tanrı Sözü’nün tüm yüce gerçekleri bu anlamda gizemlidir. Bizim bu gerçeklerin özünü kavrayabilme yetimizin çok üstündedirler. Akılla çelişmezler, ancak onu aşarlar. (For Calvinism, 111)
İkincisi ve daha da önemlisi, kavrayamadığımız seçilme süreçlerini yozlaştırmaya meyilli olan düşmüş, bozuk canlılar olarak, böyle bir bilginin emanet edilebileceği ahlaki kapasiteye sahip değiliz. Bizi mahva götüren en büyük şey “iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi” olmayı arzulamamızdı (Yaratılış 3:5). Tanrı bir bilgiyi bizden sakladığında, O’nun bilgeliğine ve iyiliğine güvenmemiz gerekir. John Calvin’in seçilmişliğin gizemlerini deşmeye çalışmamaya karşı yaptığı şu bilge uyarının da sebebi buydu:
[Meraklı kişi] merak duygusuna hiçbir tatmin bulamayacak ancak çıkışını bulamayacağı bir labirente girmiş olacaktır. Çünkü insanın, Rab’bin kendine gizlemeyi belirlediği şeyleri fütursuzca irdelemesinin bir mantığı yoktur… Rab kutsal ağzını kapadığı anda, [bizim de] daha fazla sorgulamayı bırakmamız gerekir. (For Calvinism, 113)
Bilge olan kişi Musa’yla birlikte şöyle söyler: “Gizlilik Tanrımız RAB’be özgüdür. Ama bu yasanın bütün sözlerine uymamız için açığa çıkarılanlar sonsuza dek bize ve çocuklarımıza aittir” (Yasa’nın Tekrarı 29:29). Çünkü bilge kişi, Tanrı’nın bize her şeyi söylemeyerek merhamet ettiğini anlar.
Tanrı Seçtiklerini Nasıl Açıklıyor?
Gelecek hafta seçim oylarının son tarihi geldiğinde, “seçilmişleri” belirlemek –ümit ediyoruz ki– oldukça hızlı, düz bir şekilde olacaktır. Oylar sancılı bir şekilde toplanıp sayılacak ve vatandaşların oylarının çoğunluğunu alan adaylar, kazanan kişiler olarak halka beyan edilecek.
Tekrardan, bu durum Tanrı’nın Mesih aracılığıyla “her oymaktan, her dilden, her halktan, her ulustan” satın alıp kurtardığı (koşulsuz) seçilmiş çocuklarını açıklama şeklinden oldukça farklıdır (Vahiy 5:9). İsa kendi yöntemini bir benzetmeyle açıklamıştır:
“Ekincinin biri tohum ekmeye çıktı. Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü, ayak altında çiğnenip gökteki kuşlara yem oldu. Kimi kayalık yere düştü, filizlenince susuzluktan kuruyup gitti. Kimi, dikenler arasına düştü. Filizlerle birlikte büyüyen dikenler filizleri boğdu. Kimi ise iyi toprağa düştü, büyüyünce yüz kat ürün verdi.” Bunları söyledikten sonra, “İşitecek kulağı olan işitsin!” diye seslendi. (Luka 8:5-8)
Tanrı kendi seçilmişlerini Müjde “tohumlarının” ayrım gözetmeden yayılması aracılığıyla çağırmaktadır. Herkese barıştırma elçileri olan bizler aracılığıyla seslenmektedir (2. Korintliler 5:20). İyi toprağa ekilenler, tohumu köklenenler, işitecek kulağı olanlar, seçilmiş olduklarını kanıtlarlar.
Ruh’un Meyvesi Olarak Ruh’la Dayanma
Bu benzetme yalnızca İsa’nın yöntemini değil, aynı zamanda bizim sınırlılığımızı da resmetmektedir. Hem kayalık hem de dikenli toprak bize ilk başta iyi toprak gibi görünür. Ama sonra, iman denendikten (Luka 8:13) veya yaşamın kaygıları ve zenginlikleri Müjde yaşamını boğduktan sonra (Luka 8:14), bir kişinin seçilmiş olmayabileceğini fark edebiliriz.
Sözüme dikkat edin: “olmayabileceğini.” Tanrı bu çağda bize kimin O’nun seçilmişlerinden olduğu bilgisini bahşetmemektedir. Taşıyamayacağımız kadar ağır olan bu bilgiyi bizden merhametiyle saklamaktadır. Bazı topraklar seksen yıl ayak altında çiğnenip sertleşir ancak sonunda yumuşar ve tohumu alır. Diğer topraklarsa onlarca yıl iyi görünür ancak sonrasında gövdesi solup gider, kayaların ve dikenlerin içerisinde ölür.
Elçiler Hristiyan olduğu söyleyen kişilerin imanını değerlendirirken, Ruh’un kanıtlarına, özellikle de denemelerde sadakatle dayanmaya baktılar (1. Selanikliler 1:4-7) ve gözlemledikleri şeyi teşvik etmekte hızlıydılar: “Tanrı’nın Mesih İsa’da size bağışladığı lütuftan ötürü sizin için her zaman Tanrım’a şükrediyorum. Mesih’le ilgili tanıklığımız sizde pekiştiği gibi Mesih’te her bakımdan –her tür söz ve bilgi bakımından– zenginleştiniz” (1. Korintliler 1:4-6). Ancak sonrasında başka kanıtlar onlarda kaygıya sebep olduysa, aynı Hristiyanlara şunları da diyebildiler:
İman yolunda olup olmadığınızı anlamak için kendinizi sınayıp yoklayın. İsa Mesih’in içinizde olduğunu bilmiyor musunuz? Yoksa sınavdan başarısız çıkarsınız. (2. Korintliler 13:5)
Böyle uyarılar yapmalarının bir sebebi, Ruh’un bu uyarıları kullanarak seçilmişlerin iman mücadelesinde dayanmaya devam etmelerini sağlayacağını biliyor olmalarıydı. Nasihatler kutsalların “günahın aldatıcılığı” karşısında direnmesine yardımcı olur (İbraniler 3:12-13).
Ancak günün sonunda, seçilmişlerde kimin iyi toprak olduğuna ya da olmadığına nihai anlamda karar verme bizim işimiz değildir. Tanrı’nın işidir. Bize düşen, Müjde tohumlarını ekmek veya onları sulamak ve Tanrı’ya büyümeyi sağlaması için güvenmektir (1. Korintliler 3:7).
‘Bende Kalın’: Güvencenin Yeri
Öyleyse, eğer Tanrı yalnızca kendi seçimindeki amaçlarını değil, aynı zamanda bizzat seçilenleri de gizemle örtüyorsa, bizim seçilmişlerden olduğumuzdan emin olabilmemiz mümkün mü?
Tanrı, Tanrı çocuğu olma hakkını verdiği herkesin (Yuhanna 1:12) kesinlikle bu kimlik bilinciyle kutsal bir huzur içerisinde yaşamasını istemektedir (Romalılar 8:16). Ama bizim bu huzuru ruhsal armağanlarımızda, hizmetimizin verimliliğinde, geçmiş deneyimlerimizde veya içebakış labirentinin aldatıcı koridorlarında aramamızı istememektedir. Bizim bu huzuru Mesih’i her şeyde her şeyimiz, bizzat yaşamımız olarak görerek bulmamızı istemektedir (Koloseliler 3:5). Bu sebeple de, İsa kendi öğrencilerini şu güvenceye davet etmiştir:
Ben asmayım, siz çubuklarsınız. Bende kalan ve benim kendisinde kaldığım kişi çok meyve verir. Bensiz hiçbir şey yapamazsınız. Bir kimse bende kalmazsa, çubuk gibi dışarı atılır ve kurur. Böylelerini toplar, ateşe atıp yakarlar. Eğer bende kalırsanız ve sözlerim sizde kalırsa, ne isterseniz dileyin, size verilecektir. Babam çok meyve vermenizle yüceltilir. Böylelikle öğrencilerim olursunuz. Baba’nın beni sevdiği gibi, ben de sizi sevdim. Benim sevgimde kalın. Eğer buyruklarımı yerine getirirseniz sevgimde kalırsınız, tıpkı benim de Babam’ın buyruklarını yerine getirdiğim ve sevgisinde kaldığım gibi… Bunları size, sevincim sizde olsun ve sevinciniz tamamlansın diye söyledim. (Yuhanna 15:5-11)
Güvence sevinci, bizzat İsa’nın içimizdeki sevinci, tek bir yerden gelir: O’nda kalmak – günahlarımızın affı için (Koloseliler 1:14), bu çağda ihtiyaç duyacağımız her lütuf için (İbraniler 4:16) ve gelecek çağda sonsuz yaşam için (Luka 18:30) tümüyle O’na güvenmektir.
Bu kalma çağrısı, kulağa sanki Tanrı’nın seçim gücünden çok bizim sorumluluğumuzu, koşulsuz seçimden çok koşullu seçimi vurguluyormuş gibi gelebilir. Ama aldanmayın. Yalnızca ilahi seçimin hayrete düşürücü gizemini tecrübe etmekteyiz. Bu paradoksal noktada, Tanrı’nın ezeldeki egemen hükmü ve bizim şimdi ve burada yanıt vermeye çağrılmamız çelişkide değil, mükemmel bir uyum içerisinde görünmektedir.
İsa şöyle demiştir: “Koyunlarım sesimi işitir. Ben onları tanırım, onlar da beni izler” (Yuhanna 10:27). Seçilmişler İsa’nın kendisini izleme ve kendisinde kalma çağrısına cevap verirler. Merhametiyle Tanrı, seçilmişliğin bizim kavrayamayacağımız gizemlerini bizden saklamaktadır ama yine de, lütfuyla bize gerçekten İsa’ya ait olup O’nu sevdiğimizin sevinç dolu güvencesine sahip olabileceğimiz temel yolları sunmaktadır. Bu da, O’na gönülden cevap vermemiz ve itaat etmemizdir (Yuhanna 14:15).
O’nun sesini işitiyor musunuz? Ardından gidecek misiniz? “Bugün O’nun sesini duyarsanız, yüreklerinizi nasırlaştırmayın” (İbraniler 4:7).
Tüm içerikler aksi belirtilmedikçe Müjde Birliği’ne aittir. Kişisel amaçlar veya ticari olmayan amaçlar dahilinde, bu içerikleri özgürce kullanabilir, paylaşabilir ve çoğaltabilirsiniz. Ancak yazılı içeriğin çevrimiçi yayınlandığı durumlarda, şu şekilde asıl makaleye gönderme yapan bir ibare eklenmesi gerekmektedir:
(c) Müjde Birliği. Asıl makaleye şuradan erişebilirsiniz: https://mujdebirligi.com/makaleler/kosulsuz-secimin-merhamet-dolu-gizemi/