Günümüzde neredeyse herkes, Kutsal Kitap’ta sahip olduğumuz şeyin bir hikâye olduğunu söylüyor ve haklılar da. Bu hikâye sıklıkla, yaratılış, düşüş, kurtuluş ve tamamlanma hikâyesi olarak nitelendirilir. Yaratılıştan başlayıp yeni yaratılışa doğru ilerler.
Peki Mesih’e dönme bu hikâyenin neresindedir? Bunun için kurtuluş bölümüne bakmalıyız.
Mesih’e dönme, bu hikâyenin elbette merkez teması değildir. Merkezdeki tema, insanların Mesih’e dönmesinin ve aynı zamanda da yaratılmalarının arkasındaki amaçtır. Westminster İnanç Açıklaması’nda da söylendiği gibi, “Tanrı’yı yüceltmek ve O’ndan sonsuza dek zevk almak” üzere yaratıldık. Yeni bir dünya geliyor ve orada Mesih’le birlikte saltanat sürecek ve O’nun yüzünü göreceğiz (Vah. 22:4).
Ancak Mesih’e dönme, aynı zamanda hikâyenin temellerinden biridir çünkü bu olmadan, Tanrı’nın yeni yaratılışının birer parçası olamayız. Kutsal Kitap’ın olay örgüsünden de çok açıkça görüyoruz ki, bizi karanlığın hükümranlığından kurtardığı ve sevgili Oğlu’nun egemenliğine dahil ettiği için Tanrı’yı göksel kentte sonsuza dek öveceğiz. Tanrı’nın Mesih’in çarmıhı ve dirilişi aracılığıyla hayatlarımızda yaptığı o kesin ve kurtaran işini asla unutmayacağız. Bu her zaman övgülerimizin merkezinde olacaktır.
İsrail’in tarihi, Kutsal Kitap’ın hikâyesinin geniş bir kısmını kapsadığı için, sizlere Mesih’e dönmenin bu hikâyede neden merkezi bir yer teşkil ettiğini gösteren bir resim sunmak istiyorum.
MESİH’E DÖNME VE İSRAİL’İN HİKÂYESİ
İsrail’in tarihi aslında Adem’le başlar. Adem ve Havva, dünyayı Tanrı için yönetmek ve bu şekilde Tanrı’ya yücelik getirmek üzere yaratılmışlardı (Yar. 1:26-28). Onlar, Tanrı’nın yarattığı dünyada O’nun vekilleriydiler. Tanrı’nın rabliği altında, O’nun buyruklarına uyarak ve O’na güvenerek yeryüzüne egemen olacaklardı. Ancak Tanrı’nın rabliğine isyan ettiler. Yaratıcı’ya övgü ve şükran sunmak yerine, yaratılanlar olarak kendilerine taptılar. Bu itaatsizliğin bir sonucu olarak da öldüler (Yar. 2:17). Günah işledikleri anda Tanrı’dan ayrıldılar ve tövbe etmedikleri sürece de kesin bir ruhsal ölüme tabi kılındılar.
Günahlarından sonra Adem ve Havva’nın en büyük ihtiyacı Tanrı’ya dönmekti. Tanrı’yla doğru bir ilişkiye sahip olmadan, O’nun adına dünyaya egemen olamaz ve O’nun bereketini dünyaya yayamazlardı.
Ancak Tanrı, kadının soyunun, Yılan’ı ve Yılan’ın soyunu yeneceğini vaat etti (Yar. 3:15). Erken dönem insanlık tarihi, insanın ne kadar kötülükle dolu olduğunu gözler önüne sermektedir. Her insan dünyaya, Adem’in oğulları ve kızları (Rom. 5:12-19) ve Yılan’ın soyu olarak gelir (Mat. 13:37-38; Yuh. 8:44; 1. Yuh. 5:19). Sadece kurtaran lütfu tecrübe edenler Şeytan’ın hükümranlığından kurtarılırlar. Örneğin Kayin, doğru bir kişi olan Habil’i öldürerek hangi tarafta olduğunu göstermiştir (Yar. 4:1-16).
Kötülük ne kadar mı güçlüydü? Nuh zamanında dünyada sadece sekiz doğru insan kalmıştı! İnsanlar radikal bir şekilde kötüydü ve Yaratılış 6:5, günahın ne kadar bulaşıcı olduğunu bize göstermektedir. Yılan soyu dünyaya hâkim olmuştu ama Tanrı, rabliğini ve kutsallığını, günahkârları bir tufanla mahvederek gösterdi. Yeni bir başlangıç yapılmıştı ancak insan yüreği değişmediğinden, çok büyük bir iyileşmeden de söz edilemezdi (Yar. 8:21). Babil Kulesi’ndeki durum düşünüldüğünde (Yar. 11:1-9), yeni yaratılış pek de yakınmış gibi görünmüyordu. Dünya, Rab’bi seven insanlarca yönetilmiyordu. Yeni yaratılış, yeni bir yürek olmadan gelemezdi.
İnsanların Babil’de dağılmasının ve yargılanmasının karşısında, İbrahim’in çağrısını görüyoruz (Yar. 12:1-3). Kötülükle dolu bir dünyada, sadece bir doğru adam vardı. Ancak bu adam Tanrı tarafından çağrılmış ve bereket vaadi almıştı. Kenan diyarı, bir anlamda yeni Aden Bahçesi olacaktı ve İbrahim de yeni Adem olacaktı. İbrahim’in çocukları, Tanrı’nın çocukları olacak ve İbrahim’e verilen bereket, sonunda bütün dünyaya yayılacaktı. Artık insanlar, Adem ve Havva’nın yapmaya çağrıldığı gibi, dünyayı Tanrı’nın rabliği altında yönetecekti.
Burada şaşırtıcı olan şey, hikâyenin bu noktaya gelmesinin ne kadar zaman almış olmasıdır. Vaatler neredeyse iki bin yıl boyunca tamamlanmamıştı! Yaratılış kitabı İbrahim, İshak ve Yakup’a vaat edilen çocukların verilmesine odaklanmaktadır. Bu adamlar, Kenan diyarını miras almamış ve bereketin dünyaya yayılışını da kesinlikle görmemişlerdi.
Mısırdan Çıkış’tan Yasa’nın Tekrarı’na kadar bu olay örgüsünün devam ettiğini görürüz. Burada İsrail’in Mısır’daki kölelikten özgür kılınması anlatılır (Çık. 1:15). Tanrı artık onları çok çocukla bereketleyeceği vaadini gerçekleştiriyordu. İsrail bir nüfus patlaması yaşamıştı. Rab onları Mısır’dan özgür kıldı ve yeni Aden’e, Kenan diyarına getirdi. Bu diyarda Tanrı’nın kendi halkı üzerindeki hükümranlığı gösterilecek ve uluslar da Tanrı’nın rabliği altındaki insanların içinde bulunduğu doğruluk, barış ve refahı göreceklerdi. Ancak Mısır’dan çıkan nesil, bu vaat edilmiş diyara asla giremedi (Say. 14:20-38). Tanrı’nın vaadine güvenmeyi reddettiler. Mısır’dan muhteşem bir şekilde kurtulduklarını ve Tanrı’nın bütün belirtilerini ve harikalarını gördükleri halde, O’nun vaadine güvenmeyi reddettiler. Mısır’dan kurtulan İsraillilerin çoğu inatçı ve isyankârdı ve Rab’bi gerçek anlamda tanımıyorlardı (krş. 1. Kor. 10:1-12; İbr. 3:7-4:11) Yüreklerinin sünnet edilmesi ve Tanrı’ya döndürülmesi gerekiyordu, öyle ki, Tanrıları Rab’bi sevip O’ndan korksunlar (Yas. 30:6) ve O’na Tanrıları olarak sıkıca tutunup O’nun yolundan yürüsünler.
Çöldeki nesil başarısız olmuşken, bir sonraki kuşakta ortaya çıkan çocuklar başarıya ulaştı. Yeşu ve İsrail, Rab’be güvenip itaat ettiler ve Tanrı’nın İbrahim’e vaat ettiği Kenan diyarını miras aldılar (Yeş. 21:45; 23-14). Artık İsrail yeni Aden’de yaşayabilecek ve Yahve’nin rabliği altında yaşamanın yüceliğini ve güzelliğini yansıtacaktı. Ancak yine de elmanın çekirdeğinde bir kurt vardı. İsrail’in itaati uzun sürmedi. Hakimler kitabına göre İsrail, uluslara bir bereket olmadı. Bunun yerine, diğer uluslara benzediler. Putperest yollara geri döndüler. Rab onları tövbe ettiklerinde kurtarmaya devam etti ama yürekleri değişmiyor çünkü sürekli günahlarına geri dönüyorlardı.
İsrail ne yapmalıydı? İbrahim’e verilen vaat üzerinden neredeyse 1000 yıl geçmişti. İsrail’in geniş bir nüfusu vardı ve bu topraklarda yaşadılar ama dünya çapında bereket olmaları vaadinin gerçekleşmesi yakın bile değildi. İsrail bir kral istedi. Diğer ulusların kralları gibi, bu kralın da onları düşmanlarından kurtaracağına ikna olmuşlardı (1. Sam. 8:5). Saul kral olarak atandığında, o da İbrahim gibiydi ve bir anlamda da yeni bir Adem’di. Tanrı tarafından İsrail’i yönetmek ve Tanrı’yı yüceltmek üzere atanmıştı. Ancak Saul da tıpkı Adem gibi, Rab’be karşı isyan etti ve bu nedenle krallıktan indirildi (1. Sam. 13:13; 15:22-23). Tanrı’nın İsrail üzerindeki hükümdarlığı, Saul zamanında tam anlamıyla gerçekleşmemişti. Tanrı bundan sonrasındaysa Davut’u kral olarak atadı ve Saul’dan farklı olarak Davut, Tanrı’nın gönlüne göre olan ve ulusu Tanrı’yı yüceltmek için yöneten bir adamdı (1. Sam. 13:14). Ancak yine de Davut, Bat-Şeva’yla zina etti ve Uriya’yı öldürttü. Böylece Tanrı’nın kendisi aracılığıyla bereketlerini bütün dünyaya yayacağı kişi olmadığını göstermiş oldu (2. Sam. 11).
Süleyman tahta çıktığında, yeni yaratılışın cenneti onlara çok yakınmış gibi geliyordu (1. Kr. 2:13-46). Süleyman’ın hükümdarlığı esenlik doluydu ve Rab için harika bir tapınak inşa ettirdi (2. Kr. 3-10). İnsanları hikmetli bir şekilde ve başlarda Tanrı korkusuyla yönetti ancak sonra, Rab’den ayrıldı ve başka ilahlara yöneldi (1. Kr. 11). Bunun sonucunda da ulus, Kuzeyde İsrail ve Güneyde de Yahuda Krallığı olmak üzere iki krallığa ayrıldı (1. Kr. 12). Bununla birlikte uzun bir günah dönemi başladı ve sonucunda İsrail, Asurlular tarafından M.Ö. 722’de sürgün edildi. Yahuda’ysa Babilliler tarafından M.Ö. 586’da sürgün edilecekti (2. Kr. 17:6-23, 24:10-25:26). Tanrı’nın İbrahim’e yaptığı çağrı üzerinden 1500 yıla yakın bir süre geçmişti. İbrahim’e vaat edilmiş toprak, soy ve bereket gerçekleşmeye yakın bile değildi. İsrail’in artık kendine ait bir toprağı bile yoktu ve sürgündeydiler. Bütün dünyayı bereketlemek yerine İsrail, dünya gibi oluvermişti.
İsrail neden sürgündeydi? Sorun neydi? Peygamberler defalarca İsrail’e, günahları yüzünden sürgünde olduklarını öğretmişti (örn. Yeş. 42:24-25; 50:1; 58:1; 59:2, 12; 64:5). Yeşaya’da Rab, yeni bir Mısır’dan çıkış ve yeni bir yaratılış vaat ediyor. Ancak bu yeni çıkış ve yaratılış, yalnızca günahların bağışlanmasıyla gelecekti (Yeş. 43:25; 44:22) ve bu bağışlanma da Acı Çeken Kul’un ölümüyle gerçekleşecekti (Yeş. 52:13-53:12).
Yeremya da aynı gerçekleri öğretmektedir. İsrail’in ihtiyacı olan şey, yüreklerinin sünnet edilmesiydi (Yer. 4:4; 9:25). Başka bir deyişle, yeniden doğmalı ve tövbe ve imanla Mesih’e dönmeliydiler. Yeremya, Tanrı’nın kendi Yasası’nı halkının yüreğine yazacağı yeni bir antlaşmanın geleceği ve bu şekilde halkını itaate yanaşır bir hale getireceğiyle ilgili peygamberlik etmektedir (Yer. 31:31-34). Benzer bir şekilde Hezekiel kitabında da, Rab’bin insanların yüreklerini günahtan temizleyeceği gün özlemle beklenmektedir. O gün geldiğinde, taştan yürekler çıkarılıp yerine etten yürekler verilecekti (Hez. 36:25-27). Değişen yürekleri Kutsal Ruh’un işinin bir sonucu olacak ve sonuç olarak da İsrail, Tanrı’nın yolundan yürüyecek ve O’nun buyruklarını tutacaktı.
İsrail M.Ö. 536’da sürgünden döndü ama peygamberlerin bahsettiği büyük vaat tamamen gerçekleşmemişti. İsrail, Hagay ve Zekeriya’nın zamanında ve Ezra, Nehemya ve Malaki’nin zamanında da sorunlar yaşadı. Kutsal Ruh’un vaat edilen eylemi, henüz gerçekleşmemişti. Onlar bir kral bekliyorlardı. Yeni yaratılışın gelişini bekliyorlardı.
MESİH’E DÖNME OLMAKSIZIN İSRAİL VEYA DÜNYA İÇİN HİÇBİR BEREKET YOKTUR
İsrail’in tarihi bize gösteriyor ki, yeni yaratılış ve yeni Mısır’dan çıkış, günahların bağışlanması ve yüreklerin sünnet edilmesi olmadan gerçekleşemez. İbrahim’e verilen vaatler, İsrail’in günah ve isyanları yüzünden gerçekleşmemiştir. Bu ulusun tarihi, tekrar eden itaatsizlikle ve Rab’bin isteğini yapmayı retle doludur. İsrail perişan bir halde günahlarının bağışlanmasına muhtaçtır ve Yeşaya, böyle bir bağışlanmanın Acı Çeken Kul aracılığıyla gerçekleşebileceğini Yeşaya 53’te öğretmektedir. Ancak İsrail, kurtulmak için aynı zamanda Kutsal Ruh’un doğaüstü işine de muhtaçtı. Tövbe ve imanla Mesih’e dönmeye muhtaçtı. Mesih’e dönme, İsrail’in hikâyesinin temel bir parçasıdır çünkü kendilerine ve dünyaya vaat edilen bereketler, Mesih’e dönme olmaksızın asla gerçekleşemez.
Thomas R. Schreiner
Tüm içerikler aksi belirtilmedikçe Müjde Birliği’ne aittir. Kişisel amaçlar veya ticari olmayan amaçlar dahilinde, bu içerikleri özgürce kullanabilir, paylaşabilir ve çoğaltabilirsiniz. Ancak yazılı içeriğin çevrimiçi yayınlandığı durumlarda, şu şekilde asıl makaleye gönderme yapan bir ibare eklenmesi gerekmektedir:
(c) Müjde Birliği. Asıl makaleye şuradan erişebilirsiniz: https://mujdebirligi.com/makaleler/mesihe-donme/mesihe-donme-ve-israilin-hikayesi/