Geçen sefer öğrenci yetiştirmenin Kutsal Kitap’taki temeline bakmış ve şu soruyu sormuştuk: “Öyleyse neden Rab’bin buyruğuna uymuyoruz?” Ben de “ucuz lütuf” kavramının, bu durumun temel nedenlerinden biri olduğunu öne sürmüştüm.
ÖĞRENCİ YETİŞTİREMEMEMİZİN İKİ NEDENİ DAHA
Öğrenci yetiştirme noktasında neden sığ kaldığımızla ilgili iki neden daha öne sürmeme izin verin.
- Kiliselerimiz arayışta olan insanlara yönelik, imanlılara yönelik değil.
İlk olarak, kiliselerimiz arayışta olan insanlara yönelik, imanlılara yönelik değil. Hiçbir kilise, arayışta olanlara yönelik hizmetleri Chicago’da bulunan Willow Creek Kilisesi kadar yakından inceleyip uygulamaya geçirmemiştir. Hizmetlerini arayıştakilere özel olarak tasarlamaya 30 yıl önce başladılar.
2008 yılında, İsa’nın öğrenciler yetiştirmemiz yönündeki buyruğunu (Matta 28:19) ne kadar etkili bir şekilde yerine getirebildiklerine dair dört yıllık bir anket sonucu yayınladılar. Ulaştıkları sonuç şuydu ki, 30 yılın sonunda artık arayışta olanları hedef alan hizmetlerden vazgeçip imanlıların imanda büyümesine olanak tanıyan hizmetlere geçiş yapmaları gerekiyordu. Arayan-odaklı olmayı bırakıp inanan-odaklı olmaları gerekiyordu.
Willow Creek Kilisesi’nin (zor yoldan da olsa) fark ettiği şey, iki efendiye kulluk edemeyeceğimizdi. Eğer odağımız arayışta olanlara yönelik hizmetler yapmak olursa, hiçbir zaman büyüyen öğrenciler yetiştiremeyiz. Kilise olarak da yalnızca sütle beslenir ve hiçbir zaman katı yiyecek yiyemediğimizden dolayı da gelişemeyiz.
İbraniler kitabının yazarı, “Tanrı sözlerinin temel ilkelerini” öğrenip bunların ötesine geçemeyen kişileri şu şekilde azarlıyor:
Şimdiye dek öğretmen olmanız gerekirken, Tanrı sözlerinin temel ilkelerini size yeni baştan öğretecek birine ihtiyacınız var. Size yine süt gerekli, katı yiyecek değil! Sütle beslenen herkes bebektir ve doğruluk sözünde deneyimsizdir. Katı yiyecek, yetişkinler içindir; onlar duyularını iyi ile kötüyü ayırt etmek üzere alıştırmayla eğitmiş kişilerdir. (İbr. 5:12-14)
Açık olmak gerekirse, ben kilise dışındaki insanlara yönelik tek seferlik hizmetlerin yersiz olduğunu söylemiyorum. Örneğin Doğuş Bayramındaki koro etkinlikleri gibi. Ancak bizim kilise hizmetinden anladığımız her hafta buysa, Hristiyanlar Tanrı’ya ilişkin daha derin şeyler duyamayacaklardır. Gerçekten İsa’nın öğrencisi olma noktasında derinleşemeyecek ve sonuç olarak uygulamada kendileri de diğerlerini öğrenci olarak yetiştiremeyeceklerdir.
Toplantılarımızın odak noktasını imanlılara çevirirken, arayışta olanlara artık ulaşamayacağız diye korkmamıza gerek yok. Bizler sonrasında da sonuçta Müjde’yi vaaz ediyor olacağız ve bizleri imanlılar olarak ayakta tutan ve büyüten bu Müjde, imanımızı başlatan Müjde’yle aynıdır.
Sonuç olarak hem inananların hem de inanmayanların iyiliği için, her hafta, her Pazar ibadetinde, vaaz metnimiz ne olursa olsun, Müjde’yi öğretmeliyiz. İsa, bütün Kutsal Yazılar’ın kendisine tanıklık ettiğini söylemiştir (Yuh. 5:39). Zar zor Levililer kitabını bile yapıyor olsak, İsa’nın yaptığı gibi vaaz edelim. O’nda bulunan kurtuluşa işaret edelim.
Elbette, eğer arayışta olan insanlara odaklanmaya kafayı takmışsak, Levililer kitabını veya insanları korkutabileceğini düşündüğümüz başka hiçbir metni de muhtemelen vaaz etmeyeceğizdir. Bu iyi bir şey değil. 2. Timoteos 3:16-17’de bizlere şöyle hatırlatılıyor: “Kutsal Yazılar’ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. Bunlar sayesinde Tanrı adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin olur.”
Başka bir deyişle, öğrenci yetiştirmek için Kutsal Kitap’ın tümüne ihtiyacımız vardır. Eğer imanlı olmayanları kaçırmak korkusuyla Kutsal Yazılar’ın bir kısmını ihmal edersek, yetiştirdiğimiz öğrencilerin kalitesinde keskin bir düşüş olacaktır.
- Kiliselerimiz daha az imanlı.
İkincisi, kiliselerimiz daha az imanlı. Yani kiliselerimizde daha az Hristiyan var ve dolayısıyla birbirini öğrenci olarak yetiştirebilecek kişi sayısı da daha az. Şüphesiz bu durumun altında yatan nedenler karışık ama ben iki nedenden bahsetmek istiyorum.
Öncelikle, eskiden Mesih’in bedeninin bir üyesi olarak tanınmak için, Hristiyan olmanız gerekiyordu. Yeni Antlaşma’nın varsayımı da budur.
Ancak şimdi birçok kilisede, hatta bazı tanınmış müjdeci kiliselerde bile, size verilen hoş geldin kartlarındaki bir kutucuğu işaretleyiverip üye olabiliyorsunuz. Sizin ruhsal durumunuzu ve gerçekten İsa’yı takip eden bir kişi olup olmadığınızı anlayabilmek için herhangi bir çaba ya çok az var ya da hiç yok. Daha kendileri İsa’nın öğrencisi olmayan kişilerin nasıl başkalarını yetiştirmesini bekleyebilirsiniz ki?
İkincisi, kilise disiplininin uygulanması neredeyse sona ermiştir.
Kilise disiplininin uygulanması, Yeni Antlaşma kilisesinin veya en azından itaatkar Yeni Antlaşma kilisesinin standart bir geleneği haline gelmişti. Örneğin 1. Korintliler 5. bölümde Pavlus, tövbe etmeyen günahkârları kilise üyeliğinden uzaklaştırmamız gerektiğini söyler.
Pavlus’un söylediğine uymakta başarısız olmak, bizler için ruhsal açıdan ölümcüldür. Bu başarısızlık, İsa’nın öğrencisi olmayan üyelere sebep olur. Hatta bu kişiler, Rab’be ve Müjdesi’ne leke sürecek ve Mesih karşıtı olduklarını alenen gösterecek şeyler bile yapıyor olabilirler. Yine elbette, daha kendileri İsa’nın öğrencisi olmayan kişilerin, başkalarını yetiştirmesini de bekleyemeyiz.
Bu iki noktaya neden yeterince önem vermedik?
Bence birkaç nedeni var ama ana nedenler şöyle: sayılar bizim için o kadar önemli hale geldi ki, onları arttırmak için her şeyi yapar olduk. İnsanlar gelsin ve kilisede kalsın diye her şeyi göze alır olduk. Daha fazla müşteri çekebilmek adına, ücreti düşürür olduk.
Peki Kutsal Kitap’ın disiplin ve üyelikle ilgili uygulamalarını halının altına süpürdüğümüzde ne olur? Elimizde Hristiyanlıktan gittikçe uzaklaşan, tuzunu ve ışığını kaybeden bir kilise kültürü kalır. Kiliselerimizin daha kendileri öğrenci değilken, öğrenci yetiştirme kültürüne sahip olmak da imkânsızdır. Üstelik öğrenci yetiştirmeyen bu üyelerin, gerçekten Mesih’i izlemeye çalışan üyeler üzerindeki etkisi de iyi olmayacaktır.
Başka bir şekilde söylemek gerekirse (ve Mark Dever’ın benzetmesinden alıntı yapacak olursak), eskiden kilisenin giriş kapısı sıkıca korunur ve çıkış kapısı açık bırakılırdı. Yani kiliseye kimin üye olacağı konusunda seçici olunur ve eylemleri Hristiyan yaşamıyla örtüşmeyen kişilere de özenle disiplin uygulanırdı. Ancak şimdi, giriş kapısını ardına kadar açık ve çıkış kapısını da sıkıca kapalı bırakıyoruz. Çünkü herhangi biri kiliseden ayrılacak diye korkuyoruz.
Eğer bakış açımız bu şekildeyse, ne yazık ki birbirini yetiştirmeyen kilise topluluklarına şahit olmaya devam edeceğimizi de söyleyebiliriz.
Bir sonrakine, öğrenci yetiştiremememizin dördüncü nedeninden bahsedeceğim.
Editörün notu: Yazı dizisinin birinci kısmı için buraya tıklayınız.
Barry Cooper
Tüm içerikler aksi belirtilmedikçe Müjde Birliği’ne aittir. Kişisel amaçlar veya ticari olmayan amaçlar dahilinde, bu içerikleri özgürce kullanabilir, paylaşabilir ve çoğaltabilirsiniz. Ancak yazılı içeriğin çevrimiçi yayınlandığı durumlarda, şu şekilde asıl makaleye gönderme yapan bir ibare eklenmesi gerekmektedir:
(c) Müjde Birliği. Asıl makaleye şuradan erişebilirsiniz: https://mujdebirligi.com/makaleler/ogrenci-yetistirme/ogrenci-yetistiremememizin-bes-nedeni-ikinci-kisim/