Hazırlayan: Jon Bloom
Cinsel ahlaksızlığa karşı en güçlü silah alçakgönüllülüktür. Günahlı düşünce ve davranış örüntüleri, daha derindeki bir kökten beslenen meyvelerdir. Eğer kötü meyve vermeyi bırakmak istiyorsak, saldırımızı ilk önce köke yöneltmeliyiz ve günahın kökü de cinsel dürtülerimiz değil, kibirdir.
Darwinci biyolojinin ve psikolojinin hakim olduğu bir çağda yaşıyoruz. Böylece natüralizmden doğan belli başlı varsayımları kolaylıkla benimseyebilmekteyiz. Bu varsayımlardan biri de, cinsel dürtülerimizin ve güdülerimizin bize ilkel, hayvansı atalarımızdan kaldığı ve dolayısıyla da bunlarla dışarıdan kişisel ve sosyal baskılamalarla başa çıkmakta olduğumuzdur.
Bu oldukça çelişkili bir bakış açısıdır. Bizi hem kurban hem de canavar olarak görmektedir. Bir açıdan ilkel geçmişimizin kurbanıyken, bir diğer açıdan da ilkel güdülerimizi çevremizde hâkim olan toplumun kabul seviyesine göre baskılamadığımız durumda cinsel canavarlarızdır.
Bunun yanında, bu görüş bizi yiyip bitiren cinsellik sorunun düşündüğümüzde, tümüyle yetersiz bir açıklama olarak kalmaktadır. İnsanın cinsel ahlaksızlığı, bozulmuşluğu ve yıkımı öyle bir doğaya sahiptir ki, neredeyse her insan bizim kötü demekten başka bir şey diyemeyeceğimiz düşüncelere ve eylemlere sahiptir.
Sorun Seks Değil
İçimizdeki bu kötü hayvansı güdülerin bizim ilkel genetik yapımızla ne kadar alakasız olduğu şaşırtıcıdır. Üremeden bahsediyorum. Başka hiçbir insani içgüdü, bu denli bozuk dışavurumlara sahip değildir. Kültürümüz cinsel tanımları genişletmeden duramıyor. LGBTQ artık LGBTTQQIAAPPK için kullanılan bir kısaltma oldu. Üstelik muhtemelen buna da bir güncelleme çoktan gelmiştir. Gerçekten üzücü bir biçimde gülünç hâle geliyor.
Ancak Darwinizm herhangi bir şeye herhangi bir ahlaki değer yüklemediği için, herhangi bir şeyi “sapıklık” olarak da adlandıramıyoruz çünkü bu kelime kendi içerisinde ahlaki bir ima taşıyor. Dolayısıyla, insanın cinsel sapıklık sorununu cinsel sapıklık kavramını tümüyle ortadan kaldırarak çözmeye çalışıyoruz. Ama bu, insanları ve toplumu yıkıma götürmeden cinselliğin tüm yansımalarını kucaklamaya yardımcı olmuyor.
Üstelik olamayacak da çünkü kökteki sorun aslında cinsel bir sorun değil.
Her Günahın Kökü
Kutsal Kitap insanın cinsel sapıklığının, yani bizim çoğu zaman haklı olarak cinsel bozulmuşluk olarak adlandırdığımız şeyin kökü olarak neyi tanımlıyor? Bunu Romalılar 1:21-26’da açıkça görebilmekteyiz:
Tanrı’yı bildikleri halde O’nu Tanrı olarak yüceltmediler, O’na şükretmediler. Tersine, düşüncelerinde budalalığa düştüler; anlayışsız yüreklerini karanlık bürüdü. Akıllı olduklarını ileri sürerken akılsız olup çıktılar. Ölümsüz Tanrı’nın yüceliği yerine ölümlü insana, kuşlara, dört ayaklılara, sürüngenlere benzeyen putları yeğlediler. Bu yüzden Tanrı, birbirlerinin bedenlerini aşağılasınlar diye, onları yüreklerinin tutkuları içinde ahlaksızlığa teslim etti. Tanrı’yla ilgili gerçeğin yerine yalanı koydular. Yaradan’ın yerine yaratığa tapıp kulluk ettiler. Oysa Tanrı sonsuza dek övülmeye layıktır! Amin. İşte böylece Tanrı onları utanç verici tutkulara teslim etti.
Cinsel günahın her türlü sapık heteroseksüel, homoseksüel veya diğer yansımalarına karşılık gelen “utanç verici tutkular”, Yaratıcısı’ndan kopmuş olan bir insanlığın dışavurumudur. Utanç verici tutkular sapıklığın meyvelerinden yalnızca biridir ve bu sapıklığın asıl kökü insanın kibridir.
Kibir, insanın düşmüş doğasının özündeki tüketici bir bencilliktir. Kibrin doğası tüketmek, her şeyi kendine çekmek üzerinedir. Diğer insanları, tüm yaratılışı ve bizzat Tanrı’yı, kendi arzularına hizmet edecek biçimde kullanılacak şeyler olarak görür.
Hepimiz bunu tecrübeyle sabit bir şekilde biliyoruz. İster seks, ister öfke, ister açgözlülük, isterse de başka bir şekilde olsun, kibri herhangi bir şekilde daha çok besledikçe, iştahı büyümekte ve bizi daha fazlasını tüketmeye itmektedir.
Nasıl oburluk veya anoreksi insanı saran ve kişiyi yemek yönelimli bir hâle getiren bir kibir durumuysa veya nasıl açgözlülük insanı saran ve kişiyi para yönelimli bir hâle getiren bir durumuysa, cinsel ahlaksızlık ve sapıklıklar da benzer şekilde insanı sarar ve cinsellik yönelimli bir hâle getirir. Cinsel günah, başkalarını benlik yolunda cinsel anlamda tüketebilmek adına zincirlerini kopartmış ve Yaratıcısı’nı reddetmekte olan insan kibridir.
Kişisel Kibir, Toplu Yargı
Ancak bu, özel olarak cinsel bozulmuşluğumuzun Tanrı’ya kişisel isyanımızla doğrudan bir ilişkisi olduğu anlamına gelmez. Hepimiz Tanrı’ya isyan hâlinde olan doğalarla doğduk. Ama bireysel olarak cinselliğimiz birçok biyolojik, kişisel, ailevi veya sosyal/kültürel etkilerle şekillenmektedir. Bazılarını doğuştan getiririz, bazıları bize dayatılır ve bazılarını da günahkâr bir biçimde kendimiz kucaklayıp besleriz. Kutsal Kitap tüm bu etkenleri görmektedir.
Ancak Pavlus, Tanrı’nın bir grup insanı “yüreklerinin tutkuları içinde ahlaksızlığa” teslim ettiğini söylerken, temel olarak (ama genel olarak değil) toplu bir yargıya değinmektedir. İnsanlar kendilerini Tanrı tarafından verilen sınırlardan ne kadar koparırlarsa, Tanrı da kibrin cinsel yansımaları üzerindeki sınırlayıcı gücünü onlardan o kadar geri çekmektedir. Nitekim bu da bir toplumun tüketici cinsel yıkıma kaymasıyla sonuçlanmaktadır.
Bu nedenle, karşımızdaki cinsel yönelim, işlevsizlik veya bozukluk ne olursa olsun, kişisel ve toplumsal olarak en büyük sorunumuzun cinsel bir sorun olmadığını aklımızda tutmalıyız. Asıl sorun kibirdir.
Kendinize Ait Değilsiniz
Cinsel ahlaksızlığa karşı en güçlü silahımız kendi bozuk dürtülerimizi kuşatacağımız bir kafes veya cinsel sapkınlığa karşı artan bir tahammül değildir; derinlere işleyen bir alçakgönüllülüktür. Alçakgönüllülükse, kendimize ait olmadığımız gerçeğinin derinden farkında varmak ve bunu benimsemektir. Pavlus bu nedenle Korintliler’e cinsel günah konusunda şu öğütleri vermiştir:
Fuhuştan kaçının. İnsanın işlediği bütün öbür günahlar bedenin dışındadır; ama fuhuş yapan, kendi bedenine karşı günah işler. Bedeninizin, Tanrı’dan aldığınız ve içinizdeki Kutsal Ruh’un tapınağı olduğunu bilmiyor musunuz? Kendinize ait değilsiniz. Bir bedel karşılığı satın alındınız; onun için Tanrı’yı bedeninizde yüceltin. (1. Korintliler 6:18-20)
Evet, cezbedici cinsel ayartılardan kaçmak –davranış olarak eyleme geçmek– gereklidir. Ancak Pavlus’un buradaki birincil vurgusunun davranış değişikliği olmadığına veya kötü ruhlardan özgür kılınma da olmadığına dikkat edin. Her ikisi de karmaşık insan deneyiminde ve bu nedenle cinsel ahlaksızlıkla olan savaşımızda da yeri olan şeylerdir. Pavlus cinsel bocalamalarımızdaki birincil sorunun içimizde yer etmiş olan kibir olduğunu görmektedir.
Bu nedenle özgürlüğümüze açılan kapı, cinsel günahımızın en büyük katili, şu gerçeği benimsememizdir:
Mesih’le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu’na imanla sürdürüyorum. (Galatyalılar 2:20)
Kendimize ait olmayışımızın anlamı budur. Günahı öldüren alçakgönüllülük budur. Kibrin ve üzerimizdeki tüm ayartıcı gücünün ölüm noktası budur.
Özgürlük, kibirle ateşlenen cinsel günahlarımızı dışa vurma özgürlüğü değildir. Özgürlük kendimize ait olmadığımız ve bu nedenle bizi tüketen kibre köle olmadığımız, Tanrı’nın bizi yarattığı amaca uyabilme özgürlüğüne sahip olduğumuz gerçeğine alçakgönüllülükle inanmaktır.
Tüm içerikler aksi belirtilmedikçe Müjde Birliği’ne aittir. Kişisel amaçlar veya ticari olmayan amaçlar dahilinde, bu içerikleri özgürce kullanabilir, paylaşabilir ve çoğaltabilirsiniz. Ancak yazılı içeriğin çevrimiçi yayınlandığı durumlarda, şu şekilde asıl makaleye gönderme yapan bir ibare eklenmesi gerekmektedir:
(c) Müjde Birliği. Asıl makaleye şuradan erişebilirsiniz: https://mujdebirligi.com/makaleler/hristiyan-yasami/cinsel-gunahin-asil-koku/