Hazırlayan: John Piper
Kutsal Kitap’ta yer alan bir adalet ilkesi, eylememizin yanlış olduğuna dair ne kadar bilgimiz varsa, o kadar suçlu olduğumuz ve o kadar daha fazla cezayı hak ettiğimizdir (Luka 12:47-48). Bu makalenin ana fikri, kürtaj söz konusu olduğunda, hepimizin – tüm Amerika’nın ne yapmakta olduğumuzu biliyor olduğudur. Çocukları öldürüyoruz. Hem kürtajı savunup seçimden yana hem de savunmayıp yaşamdan yana olan kişiler bunu biliyorlar.
Ancak bunu göstermeden önce, Yüksek Mahkeme’nin 45 yıl önce ne yaptığını açıklayayım. Roe v. Wade vakasında, Yüksek Mahkeme kürtajın talep edilmesi hâlinde, yasal olarak bu tercihe dokunulamayacağını yürürlüğe geçirdi. Bu, iki adımda yapıldı.
İlk adım, eğer kürtaj “annenin yaşamını veya sağlığını korumak adına” gerçekleştiriliyorsa, yasaların dokuz aylık sürecin tamamında hiçbir şekilde kürtajı önleyemeyeceğini söylemek oldu. Diğer adımsa “sağlık” kavramını “fiziksel, duygusal, psikolojik, ailevi ve anne yaşıyla ilgili olan, hastanın iyi oluşuyla ilişkili tüm faktörler” olarak tanımlamak oldu.
40 yıldır bu durum, algılanan herhangi bir stresin çocuğu ortadan kaldırmak için yasal bir temel teşkil edebileceği anlamına gelmiştir. Üstelik millet olarak suçumuzu daha da arttıran şey, bizim ne yaptığımızı biliyor olmamızdır. Çocukları öldürüyor olduğumuzu bildiğimizin kanıtınaysa aşağıda yer verdim.
1. Kürtaj uzmanları, çocukları öldürmekte olduklarını ağızlarıyla söyleyeceklerdir.
Bu kişilerin çoğu, bunun kötünün iyisi olduğunu söylemektedirler. Bir keresinde bir kürtaj uzmanını öğle yemeğine çıkardım ve ona niçin anne karnındaki bebeğin de insan olduğuna dair on sebep sunmaya hazırdım. Beni durdurdu ve “Biliyorum. Çocukları öldürüyoruz” dedi. Şaşıp kaldım. Dedi ki, “Bu, kadınlar için adaleti sağlamaktan ibaret. Kadınlara üreme özgürlüğünü eşit oranda sağlamamak çok daha büyük bir kötülük olurdu.”
Bu da, söz konusu planlanmamış bir hamileliğin sonuçları olduğunda, kadınların omzuna erkeklerden daha fazla yük bindirilmemesi gerektiği anlamındadır. İstenmeyen çocukları taşıma yükünden özgür olma yönündeki bu eşitliğe, Başkan Obama da kadınlara eşit haklar verilmesi konusundaki halka açık söylemlerinde tekrar ve tekrar kürtajın temeli olarak değinmiştir. Bunun ne anlama geldiğini biliyoruz. Çocukları öldürüyoruz.
2. Eyaletler, anne karnındaki bebeğin öldürülmesini cinayet olarak ele almaktadır.
Ne yaptığımızı biliyoruz çünkü 38 eyalet (Minnesota da dahil), anne karnındaki bebeğin öldürülmesini cinayet olarak görüyor. “Cenin cinayeti yasaları” olarak adlandırdıkları yasalara sahipler.
Eğer anne bebeği istiyorsa, anne karnındaki bebeği öldürmek yasadışı oluyor ama eğer anne bebeği istemiyorsa, anne karnındaki bebeği öldürmek yasal oluyor. İlk durumda, yasalar fetüsü haklara sahip bir insan olarak görüyor; ikinci durumdaysa yasalar fetüsü hakları olmayan ve insan da olmayan bir şey olarak görüyor.
İnsan olma durumu, böylece güçlülerin arzularına göre tanımlanmış oluyor. Kudret, hakkaniyeti belirliyor. İnsanların kimin birey olduğunu tanımlama hakkına sahip olmalarını, Nazilerin Yahudi karşıtlığında, Birleşik Devletler’in ırk bazlı kölelik sistemlerinde veya Sovyet Gulagları’nda (çalışma kamplarında) reddediyoruz. Dolayısıyla doğmamış bebeklerin insan olup olmadığına güçlülerin istemine göre karar verdiğimizde, aslında ne yaptığımızı bilmiş oluyoruz.
3. Anne karnındaki bebek ameliyatlarında, bebek bir çocuk ve hasta olarak görülüyor.
Yüksek riskli gebelik uzmanı olan Dr. Steve Calvin, Arizona Daily Star’a yazdığı bir mektupta birkaç yıl önce şöyle demiştir: “Mükemmel bir normallik gösteren 22 haftalık bir fetüsü anne karnından alırken, aynı hastanede bu fetüsün kuzenine rahim içi ameliyatında bulunmak kaçınılmaz bir şizofreni örneğidir.” Anne karnındaki bebekler istenilen bebeklerse, onlara çocuk ve hasta olarak bakılıyor. Ancak istenmiyorlarsa, çocuk değiller. Ne yaptığımızı biliyoruz.
4. Küçük olmak, bireyliğe mani değildir.
Genç bir oğlanın 1.72’lik boyu, kendisine annesinin karnındaki 58 santimlik küçük kız kardeşinden daha çok yaşama hakkı vermez. Biliyoruz ki insanın boyu, ahlaki açıdan hiçbir önem arz etmemektedir. 2 buçuk santim, 58 santim veya 172 santim – hiçbir önemi yoktur. Kimin korunması gerektiği konusunda ahlaki açıdan hiçbir alakası yoktur. En küçükleri öldürürken, ne yaptığımızı biliyoruz.
5. Gelişmiş bir muhakeme gücüne sahip olmamak, bireyliğe mani olmaz.
Annesini emen bir aylık bir bebeğin muhakeme gücü yoktur. Ama bu sebeple, böyle bir bebeğin öldürülebileceğini savunacak insan çok azdır. Çoğu bundan daha iyisini bilir. İster rahmin dışında, isterse de içinde olsun, bir bebek akıl yürütemez ama buna rağmen, yine de insandır. Ne yaptığımızı biliyoruz.
6. Anne rahminde olmak, bireyliğe mani olmaz.
Mekân veya çevre kimin yaşama hakkına sahip olduğunu belirlemez. Scott Klusendorf şöyle soruyor: “Doğum kanalı boyunca yapılan 17 santimlik bir yolculuk, nasıl bir fetüsü birden insan dışı bir varlıktan insana çeviriyor?” Ne yaptığımızı biliyoruz.
7. Anneye bağımlı olmak, bireyliğe mani olmaz.
Solunum veya diyaliz cihazına bağlı olan kişileri insan olarak değerlendiriyoruz. Doğmamış bebeklerin de besin ve oksijen konusunda annelerine bağımlı oldukları için insan olmadıkları iddia edilemez. Aslında, tam tersi bir ilkeye göre hareket ediyoruz: Bir ufaklık bize ne kadar çok bağımlıysa, onu koruma sorumluluğumuzun da azalmadığını, aksine o kadar çok arttığını hissediyoruz. Ne yaptığımızı biliyoruz.
“4. ve 7. maddeler arasındaki dört madde, Scott Klusendorf’un BGÇM olarak kısalttığını argümanların bir özetidir. Bunlar sırasıyla; Boy, Gelişmişlik Düzeyi, Çevre ve Muhtaçlık Seviyesidir. Bunların hiçbiri insan yaşamını tanımlama noktasında ahlaken geçerli değildir.)
8. İnsanların genetik yapısı eşsizdir.
Bir insanın genetik yapısı, anne rahmine düştüğü andan itibaren diğer tüm canlılardan farklıdır. İnsan kodu en baştan itibaren tam ve eşsizdir. Bu bir zamanlar bilinmiyordu. Şimdiyse biliyoruz.
9. Gebeliğin sekizinci haftasından itibaren bebekte tüm organlar mevcuttur.
Gebeliğin sekizinci haftasından itibaren bebekte tüm organlar mevcuttur. Beyin çalışmaktadır, kalp atmaktadır, karaciğerler kan hücrelerini yapmaktadır, böbrekler sıvıları temizlemektedir ve parmağın bir izi vardır. Ancak neredeyse tüm kürtajlar, bu tarihten sonra gerçekleşmektedir. Ne yaptığımızı biliyoruz.
10. Fotoğrafları gördük.
Ultrason mucizesi, anne rahmine şaşırtıcı bir pencere açmıştır. Rahimde doğmamış bir bebeğin, örneğin 8 aylık bir bebeğin nasıl parmağını emdiğini, iğneden nasıl irkildiğini ve sese nasıl tepki verdiğini göstermektedir. Doğmamış bebeğin gelişimine dair şu dört dakikalık videoyu izleyin. Onların çocuklar olduğunu biliyoruz.
11. İki hak çeliştiğinde, daha yüksek değere sahip olan korunmalıdır.
Adaletin şu ilkesini biliyoruz: İki meşru hak çeliştiğinde, daha yüksek değeri koruyan hak baskın çıkmalıdır. Saatte 160 km hızla gitme hakkını reddederiz çünkü yaşamın değeri, gidilecek yere zamanında gitmenin veya adrenalin salgılamanın değerinden daha büyüktür. Doğmamış bebeğin öldürülmeme hakkıyla kadının hamile kalmama hakkı bir çatışma içinde olabilir. Ama eşit haklar değillerdir. Hayatta kalmak, hamile kalmamaktan çok daha değerli ve temeldir. Bir çocuğu öldürürken, ne yaptığımızı biliyoruz.
İleriye Dönük Üç Hedef
Kutsal Kitap’a inanan Hristiyanlar için, kürtajda ne olduğunu nasıl bildiğimize ve bunun niçin yanlış olduğuna dair en azından on sebep daha gösterebiliriz. Ancak buradaki hedefimiz üç yönlüdür.
- Bilgisizliğe sığınarak kendimizi savunamayacağımızı açıkça ortaya koymayı hedefliyoruz. Biliyorduk. Hepimiz biliyoruz. Süleyman’ın Özdeyişleri 24:11-12, şu anki kürtaj konusu için şaşırtıcı biçimde geçerlidir: Ölüm tehlikesi içinde olanları kurtar, ölmek üzere olanları esirge. “İşte bunu bilmiyordum” desen de, insanın yüreğindekini bilen sezmez mi? Senin canını koruyan anlamaz mı? Ödetmez mi herkese yaptığını?
- Bu dehşet verici kötülüğe direnme yönündeki kararlılığımızı daha da güçlendirmeyi hedefliyoruz.
- Ülkemizde Müjde’yi temel alan ruhsal ıslah uğruna ettiğimiz duaları ve vaazlarımızı daha da şiddetlendirmeyi hedefliyoruz çünkü bu kıyımın kökünde bilgisizlik değil, yüreğin günahlı katılaşmışlığı vardır.
Tüm içerikler aksi belirtilmedikçe Müjde Birliği’ne aittir. Kişisel amaçlar veya ticari olmayan amaçlar dahilinde, bu içerikleri özgürce kullanabilir, paylaşabilir ve çoğaltabilirsiniz. Ancak yazılı içeriğin çevrimiçi yayınlandığı durumlarda, şu şekilde asıl makaleye gönderme yapan bir ibare eklenmesi gerekmektedir:
(c) Müjde Birliği. Asıl makaleye şuradan erişebilirsiniz: https://mujdebirligi.com/makaleler/ogrenci-yetistirme/cocuklari-oldurduklerini-biliyoruz-hepimiz-biliyoruz/
Yorum 01