Hazırlayan: John Piper
Adem’in düşüşünden önce, insan günahsızdı ve günah işlememe yetisine sahipti. Çünkü “Tanrı yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü.” (Yaratılış 1:31). Ama aynı zamanda günah işleme yetisine de sahipti. Çünkü Tanrı şöyle demişti: “Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün” (Yaratılış 2:17).
Adem günaha düşer düşmez, insan doğası derinden bozuldu. Artık insanın günah işlememe yetisi yoktu. Düşüşte, insan doğası günah işlememe özgürlüğünü kaybetti.
İnsan niçin günah işlememe yetisine sahip değildir? Çünkü düşüşten sonrasında, “bedenden doğan bedendir” (Yuhanna 3:6) ve “benliğe dayanan düşünce Tanrı’ya düşmandır; Tanrı’nın Yasası’na boyun eğmez, eğemez de… Benliğin denetiminde olanlar Tanrı’yı hoşnut edemezler” (Romalılar 8:7-8). Ya da Pavlus’un 1. Korintliler 2:14’te söylediği gibi, “Doğal kişi, Tanrı’nın Ruhu’yla ilgili gerçekleri kabul etmez. Çünkü bunlar ona saçma gelir, ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamaz.”
Romalılar 8:7-8’de geçen eğemez ve edemez kelimelerine ve 1. Korintliler 2:14’teki anlayamaz kelimesine dikkat edin. Doğduğumuz anda tüm insanlığın doğası budur. Pavlus bunu “doğal kişi” olarak ve İsa da “bedenden doğan” olarak adlandırmaktadır.
Tanrı’ya Boyun Eğemeyecek Kadar İsyankâr
Pavlus’un ifadesiyle bunun anlamı da, bu koşulda bizim “Tanrı’yı hoşnut edemez” olduğumuzdur veya bir başka ifadeyle, “günah işlememe yetisine sahip değiliz.” Bunun temel sebebiyse, doğal kişinin Tanrı’nın hâkimiyeti ve yüceliği yerine, kendi özerkliğini ve kendi yüceliğini tercih ettiğidir. Pavlus’un şu sözlerle kastettiği şey budur: “Benliğe dayanan düşünce Tanrı’ya düşmandır; Tanrı’nın Yasası’na boyun eğmez…”
Tanrı’nın yetkisine, O’nun üstün değerine ve güzelliğine memnuniyetle boyun eğmek, bizim yapma yetimizin olmadığı bir şeydir. Bunun sebebi bizim tercih ettiğimizi yapmaktan alıkonmamız değildir. Bunun sebebi, Tanrı’nın yetkisi ve değeri yerine, kendi özerkliğimizi tercih edip kendi değerimizi üstün görmemizdir. Kendimizi üstün görüp tercih ederken Tanrı’yı üstün değerimiz olarak tercih edebilmemiz mümkün değildir.
Bu putperest tercihin sebebi de, bizim Mesih’in yüceliğine ahlaken kör olmamızdır. Öyle ki, O’nun yüceliğini kendimizinkinden üstün tutamıyoruz. Şeytan bizim bu körleştiren tercihe uymamızı sağlamaya kararlıdır. “Tanrı’nın görünümü olan Mesih’in yüceliğiyle ilgili Müjde’nin ışığı imansızların üzerine doğmasın diye, bu çağın ilahı onların zihinlerini kör etmiştir” (2. Korintliler 4:4). Dolayısıyla, doğal insan Tanrı’nın yüceliğine baktığında, bu ister yaratılış aracılığıyla ister Müjde aracılığıyla görünsün, üstün güzelliği ve değeri görmemektedir.
İnanmak İçin Güzellik Görmemiz Gerekir
Doğal kişinin Mesih’e inanamamasının sebebi basitçe budur. İnanmak yalnızca İsa gerçeğini onaylamak değil, aynı zamanda O’nun güzelliğini ve değerini görmektir. İsa bunu şu şekilde ifade etmişti: “Annesini ya da babasını beni sevdiğinden çok seven bana layık değildir. Oğlunu ya da kızını beni sevdiğinden çok seven bana layık değildir” (Matta 10:37). İmanın içerisinde değerli dünyasal hazinelerinizden çok İsa’ya değer vermek yoksa, İsa’yla kurtaran bir ilişkiye sahip değilsiniz demektir.
İsa’nın üstün yüceliğine ve değerine uyandırılmadığımız sürece (buna “yeniden doğuş” denir), düşmüş insan yüreği İsa’ya inanamaz. İsa bu nedenle kendisine karşı çıkanlara şöyle demiştir: “Birbirinizden övgüler kabul ediyor, ama tek olan Tanrı’nın övgüsünü kazanmaya çalışmıyorsunuz. Bu durumda nasıl iman edebilirsiniz?” (Yuhanna 5:44). Bir başka deyişle, insan yüceliğine İsa’nın yüceliğinden daha çok veriyorsanız, İsa’ya inanamazsınız. Çünkü inanmak tam tersidir. İsa’ya inanmak O’nu üstün yüceliğiyle ve değeriyle kabul etmektir (Yuhanna 1:12).
Doğal kişinin Tanrı’yı hoşnut edememesinin sebebi budur. Çünkü Tanrı’ya bu şekilde inanamaz. O’nu ve Oğlu’nu üstün değeriyle kabul edemez. Ancak Kutsal Kitap şöyle der: “İman olmadan Tanrı’yı hoşnut etmek olanaksızdır” (İbraniler 11:6). Ya da daha radikal bir şekilde, Pavlus şöyle der: “İmana dayanmayan her şey günahtır” (Romalılar 14:23).
Mesih Aracılığıyla Gelen Büyük Yenilenme
Dolayısıyla, acı gerçek şudur: İnsanlar olarak doğduğumuz şekilde –olağan, düşmüş insani doğamızla– günah işlememe yetisine sahip değiliz. Pavlus’un ve İsa’nın teyit ettiği üzere, “günaha köle” durumdayız (Yuhanna 8:34; Romalılar 6:20). Bu koşulun devası, Tanrı’nın karşılıksız ve egemen lütfunun bizim düşmüş doğamızda köklü bir değişim meydana getirmesidir.
Algılarımız ve tercihlerimizde gerçekleşen bu mucizevi, kanla satın alınan ve Ruh’la işlenen değişim, Yeni Antlaşma’da çeşitli şekillerde açıklanmaktadır. Örneğin:
- Tanrı’nın yüreklerimizde ışık yaratması: “Çünkü, ‘Işık karanlıktan parlayacak’ diyen Tanrı, İsa Mesih’in yüzünde parlayan kendi yüceliğini tanımamızdan doğan ışığı bize vermek için yüreklerimizi aydınlattı.” (2. Korintliler 4:6)
- Tanrı’nın bize yeniden doğuş vermesi: “Rabbimiz İsa Mesih’in Tanrısı ve Babası’na övgüler olsun. Çünkü O büyük merhametiyle yeniden doğmamızı sağladı. İsa Mesih’i ölümden diriltmekle bizi yaşayan bir umuda, çürümez, lekesiz, solmaz bir mirasa kavuşturdu.” (1. Petrus 1:3-4)
- Tanrı’nın bizi ölümden diriltmesi: “Ama merhameti bol olan Tanrı bizi çok sevdiği için, suçlarımızdan ötürü ölü olduğumuz halde, bizi Mesih’le birlikte yaşama kavuşturdu. O’nun lütfuyla kurtuldunuz.” (Efesliler 2:4-5)
- Tanrı’nın tövbe armağanı: “Gerçeği anlamaları için Tanrı belki onlara bir tövbe yolu açar. Böylelikle ayılabilir, isteğini yerine getirmeleri için kendilerini tutsak eden İblis’in tuzağından kurtulabilirler.” (2. Timoteos 2:25-26)
- Tanrı’nın iman armağanı: “Çünkü Mesih uğruna size yalnız Mesih’e iman etmek değil, … Mesih uğruna acı çekmek ayrıcalığı da verildi.” (Filipililer 1:29)
Bu mucizevi, Ruh’la işlenen değişimin etkisi, bizim artık Mesih’in üstün güzelliğine ve yüceliğine köle olmamamız; Tanrı’nın egemen hâkimiyeti yerine kendi özerkliğimizi tercih etmememiz; Tanrı’nın yarattıklarını O’ndan daha çok sevmememiz; Mesih’i üstün değeriyle kabul etmemiz; O’nun vaatlerine güvenmemiz; imansızlığa ve günaha köle olmaktan kurtulmamız ve nihayet, günah işlememe yetisine kavuşmamızdır. “Günah size egemen olmayacaktır. Çünkü Kutsal Yasa’nın yönetimi altında değil, Tanrı’nın lütfu altındasınız” (Romalılar 6:14).
‘Özgür İrade’ Tanımı
Öyleyse, “özgür irade” Kutsal Kitap’ın dünyamızın bu durumuna yönelik çizdiği resmin neresinde?
Bu soruyu cevaplamak için, “özgür irade” kavramının net bir tanımını yapmamız gerekiyor. Burada üç tanıma yer vermek faydalı olacaktır: meşhur kullanımdan gelen tanım, Kutsal Kitap’taki kullanımdan gelen tanım ve bir de teknik tartışmalardan gelen tanım.
Meşhur Tanım
Genel olarak, çoğu insan özgür iradeyi düşündüklerinde neyi kastetmektedir? Çoğu insanın şunu gibi bir şey kastettiğini düşünüyorum: Eğer tercihlerimiz ve seçimlerimiz gerçekten bizim elimizdeyse, bunların iyi ya da kötü olup olmadığından meşru bir şekilde kendimiz sorumlu tutulabiliyorsak, irademiz özgür demektir. Bunun tam tersiyse, tercihlerimizin ve seçimlerimizin kendimizin olmaması, bizim anlamlı bir şekilde hiçbir tercihte ve seçimde bulunamayan robotlar ve kuklalar olduğumuzdur.
Bu tanım temelinde, özgür irade hem düşmüş hem de kurtarılmış insanlarda mevcut demektir. Nitekim düşüşün sebep olduğu şey bizim sahiden tercihlerde ve seçimlerde bulunan insanlar olmaktan çıkmamız değil, isyankârlığımızın bizi kötüyü tercih etmeye ve seçmeye meylettirmesidir. Herkes kendi doğasına göre tercih ve seçimlerde bulunur. Eğer doğamız, Pavlus’un Romalılar 8:7-8’de söylediği gibi isyankâr ve itaatsizse, buna göre tercih ve seçim yaparız. Eğer doğamız isyanından kurtarılmışsa da, gerçekten güzel olanı tercih edip seçmeye başlar. Her iki durumda da, tercihimiz ve seçimimiz “bizim elimizdedir” ve bunların iyi ya da kötü olup olmadığından “sorumlu” tutuluruz.
Kutsal Kitap’a Dayalı Tanım
Özgür iradeye yönelik İsa’nın ve Pavlus’un dilini temel alan ikinci tanımsa şudur: İnsan iradesi, akılsız tercihler ve seçimler yapmaya köle olmadığı takdirde özgürdür. İrade, Tanrı’dan çok daha aşağı bir değere sahip olan ve mahva götüren şeyleri tercih etmekten özgür kılındığı sürece özgürdür. Bu görüşün tam tersiyse, bu akılsız tercihlere ve intihara yönelik seçimlere “özgürlük” denmesi gerektiğidir.
Bu tanımı temel alırsak, yalnızca yeniden doğmuş olanlar özgür iradeye sahiptir. İsa’nın Yuhanna 8:32’de özgürlük fikrine yer vermesinin sebebi budur: “Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak.” Pavlus da Romalılar 6’da özgürlük hakkında bu şekilde konuşmaktadır: “Ama şükürler olsun Tanrı’ya! Eskiden günahın köleleri olan sizler, adandığınız öğretinin özüne yürekten bağlandınız. Günahtan özgür kılınarak doğruluğun köleleri oldunuz” (Romalılar 6:17-18).
Teknik Tanım
Bazı kişilerin kullandığı daha teknik bir özgür irade tanımıysa şudur: Eğer mutlak ve kesin suretle kendimizi belirliyorsak, özgür iradeye sahibizdir ve sorumlu tutulabileceğimiz tek tercihler ve kararlar, mutlak ve kesin suretle kendimizin belirlediği kararlardır. Buradaki anahtar kelime mutlak veya kesin kelimesidir. Bu tanımın tam tersiyse, mutlak veya kesin olarak karar veren kişinin yalnızca Tanrı olduğu ve her ne kadar çok sayıda veya farklı çeşitte müdahale edici sebep olsa bile, tüm kararlar da dahil olmak üzere her şeyin mutlak anlamda Tanrı’dan kaynaklandığıdır.
Bu tanıma göre, hiçbir insanın hiçbir zaman özgür iradesi yoktur. Yaratılanlar ne düşüşten önce, ne de düşüşten sonra veya cennette mutlak suretle öz-belirleme gücüne sahiptirler. Kutsal Kitap’ın sıklıkla gösterdiği gibi öz-belirleme büyük ölçülerde vardır ancak insan asla kendi tercihlerinin ve seçimlerinin mutlak veya kesin nedeni değildir. İnsan faaliyetiyle Tanrı faaliyetini karşılaştıracak olsak, her ikisi de gerçektir ama belirleyici olan Tanrı’nın faaliyetidir. Yine de –çoğu kişinin tökezlemesine sebep olan gizem burada– Tanrı her zaman öyle bir şekilde belirleyicidir ki, insanın faaliyeti gerçektir ve sorumluluğu kaybolmamaktadır.
Ama Bu Anlaşılmaz Değil Midir?
Çoğu kişinin tökezlediğini söylüyorum çünkü bunu anlaşılmaz buluyorlar. Benim şahsi görüşüm Kutsal Kitap’ın şunu öğrettiği yönündedir: Tanrı’nın belirleyici egemenliği ve insanın sorumluluğu uyum içerisindedir. Eğer bu size anlaşılmaz geliyorsa, bunun sizi Kutsal Kitap’ın öğrettiklerine inanmaktan alıkoymaması için size yalvarırım.
Ancak burada bu noktayı anlamlandırmak için bir girişimde bulunmak faydalı olabilir. Bir kişinin eylemleri iyi veya kötü bir doğadan kaynaklanıp kişiyi yalnızca tek bir yöne meylettiriyorsa, bu kişinin eylemleri gerçekten övgüye veya suçlamaya değer bir şekilde görülebilir mi?
Bu itiraza John Calvin’in verdiği cevabın bir kısmı şöyle:
Tanrı’nın iyiliği, O’nun tanrılığıyla öylesine bağlantılıdır ki, Tanrı olmaya çalışmak iyi olmaya çalışmaktan daha gerekli değildir. Oysa Şeytan, düşüşü itibariyle, iyilikten o denli ayrılmıştır ki, kötülükten başka bir şey yapamaz.
Tanrı’nın kendisinin zorla iyiliği seçtiğini iddia edip pek de övgüye değer olmadığını iddia edenlerin bu küfür niteliğindeki alaylarına kulak verecek olsak, herkes için şu cevap yeterince açık değil mi: “O’nun kötülük yapamaması şiddetli bir dürtüden değil, O’nun sınırsız iyiliğinden kaynaklıdır”?
Dolayısıyla, eğer Tanrı’nın iyilik yapmaktaki özgür iradesi O’nun mutlaka iyilik yapma zorunluluğundan ötürü sekteye uğramıyorsa; eğer kötülükten başka bir şey yapamayan Şeytan yine de isteyerek günah işliyorsa, insanın günah işleme zorunluluğu altında olmasından ötürü daha az istekle günah işliyor olduğu söylenebilir mi? (Institutes, II.3.5)
Çok daha fazlası söylenebilir. Sorular bitmez. Duam, sizin Kutsal Yazılar’ın açıkça öğrettiklerine odaklanmanız. Felsefi önvarsayımlarınızı metne taşımamaya çalışın (insan sorumluluğunun “her şeyi kendi isteği doğrultusunda düzenleyen Tanrı’nın” belirleyici faaliyetiyle aynı anda var olamayacağı gibi önvarsayımlardan bahsediyorum – Efesliler 1:11). Bırakın tüm doluluğuyla ve derinliğiyle Kutsal Kitap konuşsun. Bir gün aynadaki silik bir görüntü olarak değil, yüz yüze göreceğimize güvenin. (1. Korintliler 13:12).
Tüm içerikler aksi belirtilmedikçe Müjde Birliği’ne aittir. Kişisel amaçlar veya ticari olmayan amaçlar dahilinde, bu içerikleri özgürce kullanabilir, paylaşabilir ve çoğaltabilirsiniz. Ancak yazılı içeriğin çevrimiçi yayınlandığı durumlarda, şu şekilde asıl makaleye gönderme yapan bir ibare eklenmesi gerekmektedir:
(c) Müjde Birliği. Asıl makaleye şuradan erişebilirsiniz: https://mujdebirligi.com/makaleler/ozgur-irade-konusunda-bir-baslangic-rehberi/